Bu soruyu ilk sorduğumda bir mezarlığın yanından geçiyordum. Sessiz ve sakindi. Hatta, yüklerinden arındıkları için midir bilmem, bir hayli de huzurluydu. Bir an için düşündüm: Acaba gerçek ölüler onlar mıydı? Yoksa biz miydik?
Onlar her şeyle yüzleşmiş, olanı ve olmayanı kabullenmiş, bunların toplamında tamamlanmış insanlardı. Bizler ise onlara nazaran neden ve nasıl yaşadığını hâlâ keşfedememiş, geçmişle gelecek arasında sıkışıp kalmış ölülerdik.
Zamanın içinden geçerken bir anlığına durup etrafınıza baktınız mı? Hiçbir karşı eylem gerçekleştirmeden, sadece bakmak eylemiyle yetindiniz mi? İnsanlar tıpkı dolapta bir şekle sokulmuş ve yenmeyi bekleyen bir et gibiler: nedensiz, donuk…
Nefes alır, yürür, konuşur, güler vs. Gerçekte “insan” kavramı bundan mı ibarettir? İnsan olmak için bu basit eylemler yeterli midir?
Nefes Almak Yaşamak Mıdır?
Modern dünya bizleri üç programlı bir bulaşık makinesine dönüştürmüş durumda: nefes al, üret, tüket. Oysa insanoğlu, bu temel üçlü dışında sayısız güç ve yeteneğe sahip. Ama küçük bir azınlık dışında, bunu çoğumuz fark etmiş değiliz.
Her sabah, hepimizin ortak nefret noktası olan o gıcık alarm sesiyle başlayan gün, otobüs veya şahsi araçla işe gidip, arada bir kahve molası verip, ardından ara vermeden çalışmakla geçiyor. Ve bütün bunların sonunda yorgun bir şekilde eve dönüp, yemek ve yatak ikilemesiyle biten bir gün daha…
Kadınlarımız içinse durum daha da vahim. Çalışma hayatı olmayanlar için yaşam dört duvardan ibaret. Hafta sonları AVM gezmeleri, yaz tatillerinde otel odalarına sıkışmış “tatiller”… Ve bütün bunları yaparak “yaşadığını” sananlarla dolu bir dünya.
İçimizdeki ses sustuysa, rüyalar uyanmaktan daha tatlı ve gerçekçi geliyorsa, sevincimizi ve acımızı filtreleyip gösterişe çevirdiysek… Evet, bedensel olmasa da ruhsal olarak bir ölüm hâlindeyiz.
Gerçek yaşam, yaşadığın her ana anlam katabildiğinde başlar. Korkularını tanıyıp onların üzerine yürüdüğünde, sevdiğin şeye cesaretle yaklaştığında ve içindeki çocuğu yeniden uyandırabildiğinde…
Ve sen, gerçekten yaşıyor musun? Bu satırları buraya kadar okuduysan, belki senin de içinde bir şeyler kıpırdamış olabilir. “Ben gerçekten yaşıyor muyum?” diye sormuş olabilirsin.
Gün içinde yaptığın şeyler seni besliyor mu, yoksa sadece alışkanlıkların mı? En son ne zaman bir şeyi tutkuyla yaptın? En son ne zaman sabahı heyecanla bekledin? Ne zaman içinden gelen bir duyguyu filtrelemeden, saklamadan yaşadın?
Düşün… ve cevabını ver. Zamanımız var, acele etme. Çünkü bu cevabı senden başkası veremez. Ve bil ki, o cevabı verdiğin an, yeniden doğmaya başlamışsındır.

















