Her birimiz evimizin bir köşesinde küçücük bir toz tanesi ya da dağınık bir dolap görsek, gözümüz hemen oraya takılır. Elimizde imkân varsa hemen temizleriz; o an yoksa, o küçük dağınıklığı zihnimizde koca bir düşünce otobüsüne bindirip beynimizde gezdiririz, ta ki o işi halledene kadar.
Peki evimizin, işimizin düzeni kadar ruh sağlığımızın önemi nedir? Evin tozunu bu kadar çabuk fark ederken, ruhumuzu tozlandıran, bedenimizi yoran o görünmeyen fazlalıkları, içsel dağınıklıkları neden göremiyoruz? Belki gerçekten görmüyoruz… Belki de görüyor ama önemsemiyoruz. Bana kalırsa nedeni: görünmemeleri.
Görünmeyen veya önemsenmeyen eşyaları baza altına atar gibi, ruhsal kirliliğimizi de bir kenara itiyor ya da üstüne toprak atıyoruz. Toprak atınca kimse görmüyor sanıyoruz. Oysa o toprağın altında; kalbimizin köşelerine sinmiş kırgınlıklar, bilinçaltımıza gömülmüş öfke ve hayal kırıklıkları kalıyor. Ve biz, bu duyguları temizlemek için hiçbir zaman “ruhsal bir temizlik günü” planlamıyoruz.
Oysa insanın iç düzeni, dış düzeninden daha öncelikli olmalı. Tertemiz bir evde, darmadağın bir ruhla yaşamanın ne anlamı var? Dışarıdan bakıldığında her şey yerli yerinde görünürken, içimizde kırgınlıkların yankısı varsa, neyi düzene sokmuş oluyoruz?
Ruhumuzu dinlemek, zihnimizin ihtiyaçlarını görmek ve gözetmek de bir temizliktir. Tıpkı cam silmek gibi, düşüncelerimize netlik kazandırır. Dış dünyayla iletişimimizi daha şeffaf hale getirir.
Dolapları düzenlemek kadar, hayatımızı da boş düşüncelerden ve kalabalıklardan arındırmak gerekir. Bu sadeleşme bize iyi gelir.
Peki, kendimizi ne kadar zamandır erteliyoruz? Kendimize en son ne zaman bir randevu verdik? Ne kadar gerçekçi, ne kadar anlayışlı davrandık?
Duygularımız ve ihtiyaçlarımız, “şimdilik burada dursun, sonra bakarız” dediğimiz eşyalar gibi dolabın en diplerine itildi. Bu yüzden, maddi gücümüz yerinde olsa da, evimiz pırıl pırıl olsa da, fiziksel sağlığımız iyi olsa da içimizde bir eksiklik hissediyoruz.
Adlandıramadığımız bu eksik, belki de “kendimiziz”.
Artık kendimizle buluşma zamanı geldi.
“Geç kaldım, bu saatten sonra ne değişir ki?” deme. Bir gün, bir saat, hatta bir fikir bile çok şeyi değiştirebilir.
İçindeki boşluğu anlamak için, üst üste birikmiş, taşmak üzere olan duygu ve düşüncelerine bir bak. Önce onları boşalt. Sonra yerine daha sağlıklı, huzur dolu şeyler koy.
Herkesin farkındalığı, değişim ve dönüşüm zamanı farklıdır. Belki de senin zamanın şimdidir. Geçmişin trenini kaçırmış olabilirsin ama şimdinin treni hâlâ seni bekliyor.
Yeter ki sen adımını at. Yol seni götürür.
Evinizle birlikte, ruhunuzu ve kalbinizi de temizlediğiniz güzel günlere birlikte şahit olmak dileğiyle…
Keyifli okumalar.