Bir Yol Üstü Kahvaltısının Ardından
Bazen yol sizi sadece bir yerden başka bir yere değil, başka bir farkındalığa da taşır. Bu sabah Dalaman’dan dönerken tam da böyle bir yola çıktım. Köy havasının içinde saklanmış bir kahvaltıcı gözüme çarptı. İçimde bir umut belirdi:
“Şehirden uzakta, doğanın kalbinde, geleneksel lezzetlerin, el emeğiyle hazırlanan katkısız ürünlerin sunulduğu bir durak… Ruhuma da mideme de iyi gelir.”
Ben hep böyle derim: Köy havası iyi gelir. Hem insanı doğaya yaklaştırır hem de o eski zamanlara… Annemle saçta pişirdiğimiz ekmeklerin kokusu, köydeki teyzenin kendi elleriyle hazırladığı reçeller, kuzinede kaynayan süt… İşte öyle hayallerle oturdum o kahvaltıcıya. Tabelasında “Gözleme – Alabalık – Kahvaltı – Saç Kavurma” yazıyordu. Mütevazıydı, albenili değildi, ama içten ve samimi göründü gözüme. Göz ucuyla eleyip kararımı verdim.
İçeri girdim. Genç yaşlı beş kadın çalışıyor. Yorgun ama güler yüzlüydüler. Masama geçtim. “Bir köy kahvaltısı rica edeyim,” dedim. Yanına da her zamanki gibi beş yumurta. Artık bilen biliyor, benim yumurtayla aram başka.
Siparişim alınırken her şey güzeldi. Fakat asıl mesele, kahvaltıdan önce başladı. Lavaboyu kullanmak istedim ve hayatımda belki de en fazla hayal kırıklığı yaşadığım anlardan biriyle karşılaştım.
Tuvaletin hali içler acısıydı. Klozet kapağı yıllar önce kırılmış, sabun yok, yerler kirli, duvarlar lekeli. Bir yol üstü işletmesinden beş yıldızlı otel konforu beklemem ama bu kadarı da fazlaydı. Elimle tutunarak, kapılara dokunmamaya çalışarak, burnumu tuta tuta çıktım. İçim kalktı. Nevri döndü. Bir bez, biraz su, bir kalıp sabun… Bu kadar mı zor?
Beş kadın çalışıyorsunuz içeride. Birinizin eli suya sabuna değmez mi? Temizlik hastası olarak nitelendirilsem de aslında değilim ama bu başka bir şey. Bu, temel insanlık meselesi.
Masama döndüm. Kahvaltım geldi. Yumurtalar da geldi. Ama nasıl geldi? Tavuk pisliği hâlâ üzerinde, haşlandığı suyu bile süzülmeden tabağa akmış. O an artık içimden geçenleri tutamadım.
Dedim ki: “Tuvaletleriniz çok kötü, yumurtalar da gerçekten hijyenik değil.”
Aldığım cevap şaşırtıcıydı: “Tuvalet temizleyicimiz bugün izinli.” Bir başkası da ekledi: “Aaa, müşteriler mi öyle bırakmış?”
Şimdi soruyorum size: Klozet kapağının kırık olması izinli temizlikçiden mi kaynaklı? Sabun koymak için illa bir görevlinin mi olması lazım? Tavuğun altından alınan yumurtayı yıkamadan haşlayıp servis etmek hangi akla, hangi vicdana, hangi kültüre sığar?
Bu yazı, sadece bir kahvaltıcıyı şikayet etmek için değil. Bu, bir kültür, bir sorumluluk, bir değer meselesidir.
Bu ülkenin dört bir yanında turistik yollar var. Yol üstü işletmeler, yalnızca karın doyurmaz; ülkenin yüzü olurlar. Gelen her müşteri, o mekânda sadece yemek yemez; bir izlenim alır. O izlenim ülke tanıtımıdır, kültür aktarımıdır, hatta bazen dine dair bir yargının temelidir.
Dinimiz temizlik üzerine kuruludur. “Temizlik imandandır,” (Müslim, Taharet 1) diyor Peygamberimiz (s.a.v.).
Bir mümin, yediği kadar sunduğu yemeğin de helal ve temiz olmasına dikkat eder. Elinle hizmet ettiğin, tabakla sunduğun, “buyur” dediğin ne varsa, önce temiz olmalı. Temizlik sadece bedensel değil, zihinsel bir tutumdur. Bu tutum kaybolduğunda, hizmette de samimiyet kalmaz.
Turizmi sadece para kazanma fırsatı olarak görenler unutmasın:
Turizm sadece satmak değil, sunmaktır. Sunulan sadece gözleme değil, insanlık seviyesidir. Sabunsuz tuvaletten çıkılarak yenen en güzel yemek bile damakta pis bir tat bırakır.
Bir yabancı turist böyle bir yere uğrasa ne düşünür? “Bunların medeniyeti bu kadar,” demez mi?
Bu ülkenin toprağı bereketlidir, insanı misafirperverdir. Ama bu güzel topraklarda, özensizliğe, ihmale, ilgisizliğe yer yoktur, olmamalıdır.
Son söz ve çağrı:
Yerel yönetimlere, denetim birimlerine, turizm bakanlığına, esnafa ve her birimize sesleniyorum: Temizlik bir lüks değildir, insan hakkıdır. Müşteri parasını sadece doymak için değil, değer görmek için de verir.
Her yol bir yöne gider ama her yol vicdana çıkmalı. Temizlik bezle değil niyetle başlar.
Hizmet, sadece tabağı getirmek değil, saygı göstermektir hem nimete hem de o yemeği yiyecek olan bireye.