Eh be doktor! Sözüm kaba geldiyse affediver. Şehirlinin dilinden pek anlamam ben. Birkaç dakikanı ayırıp dinle beni. Sana söyleyeceklerim var. Öyle emir gibi algılama! Birkaç tane istesek sıralayacağım sadece. Aslında burayı sevmeye başladım ama bazen canım çok sıkılıyor, doktor bey. Yanlış anlama, bu tavırlarım sana ya da çalışanlara değil. Ne haddime! Sen de anla beni, ne gündüzüm kaldı ne de gecem. Her şey bembeyaz, herkes bembeyaz. Şu hemşireden Allah razı olsun. Hasta bakıcı da usandı zannımca benden. Söyleyin, helal ediversin hakkını. Çocuğu gibi ilgileniyor benimle. Kendimi yüz yaşında koca bir bebek gibi hissediyorum. Köküm çürümüş, yaprakları sararmış çınar ağacı gibiyim. Azrail beni unuttu desem, günaha girer miyim? Bir hoca çağırsanız da soruversem. Hem gelmişken bir Yasin okuyuverir belki. Pek severim okumasını da dinlemesini de.
Canım doktor! Bir kere şunu anlamış değilim: Şu tepeye diktiğin lamba neden yedi yirmi dört yanık kalıyor, bir türlü anlam veremedim. Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Sonuna kadar dinle, eğer vaktin varsa tabii ki. Hem beni günlerce uykuda tutacaksın hem de lambayı hiç kapatmayacaksın, tuhaf değil mi? Buraya gelmeden haberlerde duymuştum. Tasarruf tedbirleri nerede kaldı? Hâlâ devam ediyor mu? Kapatın ışıkları ya da çekin fişimi, gideyim yoluma. Kafam kaldırmıyor artık bu kalabalığı. Bunca gürültü de neyin nesi? Gelen gidenin haddi hesabı yok! Hiçbirini de tanımıyorum. Arada bir tanıdık bir ses duyuyorum. O da birkaç dakika sonra kayboluyor be doktor!
Görmüyor musun, canım doktor! Dudaklarım susuzluktan çoraklaşmış toprağa döndü. Bir de ağzımdan burnumdan hortumlar soktunuz. Kendimi araba motoru gibi hissediyorum. Şu an genzimde ve göğsümde şiddetli bir acı var ama söyleyemiyorum. İstediğim tek şey, biraz olsun empati, doktor!
Boğazımdan günlerdir tek lokma geçmedi. Bir yudum çay, bir kâse çorba, hepsi bu kadar. Bitik aküye mi benziyorum oradan bakınca? Her tarafıma kablo taktınız. Aylardır dolmadı mı bu pil? Enjektörle su içmek gücüme gidiyor, canım doktor!
Ajansları dinlemeyeli kaç gün oldu bilmiyorum. Yarın sabah gelirken bir gazete getirsen olmaz mı mesela? Başucuma geçip birkaç hadis okusan, keyfim yerine gelirdi. Benim odanın penceresinde küçük bir Kur’an vardı, haber salsan da getiri verseler ne kadar sevinirim bilemezsin.
Canım doktor! Bir söyleyiver hele, kaç gündür buradayım? Bugün hangi gün? Aylardan ne? Saat kaç? Bir şeyler söyle! Her gün gelip dosyaya bir şeyler karalayıp gitmekle dolmaz benim şarjım. Bozuk akü dikiş tutmaz, bilirim. Amacın ne doktor? Benden bu saatten sonra ne köy olur ne kasaba.
Elimi, yüzümü, ayağımı yıkamadan kaç ay geçti, hiç fikrim yok. Ağzımdan burnumdan alsan da şu kabloları, bir güzel abdest alsam, şuracıkta iki rekat namaz kılsam olmaz mı?
Ölmek ne zor şeymiş doktor! Yaşamak çocuk oyuncağı gibi geldi, şu odada yattığım günden beri. Dünyanın onlarca çilesi, ölmenin yanında evcilik oyunu gibiymiş ya, geç anladım doktor! Ah be doktor! Ya kaldır beni ya da kapat şu aleti, çıkayım yolculuğa. Yolcu yolunda gerek, doktor!
















