Yıldız gözlü Gülizar, sabah ezanıyla uyandı. Pencereyi açıp dışarıya baktı. Sokaktaki her taş gibi kalbinin de bir hikâyesi olduğunu hissetti. Kırk yılı geride bırakmıştı ama bazı acılar taze, bazı sevinçler hâlâ sıcacıktı. Ocağın üzerindeki çaydanlıktan kendine bir bardak çay doldurdu; aklına beş yıldır konuşmadığı kızı, Gülrengi… düştü. Herkes “Bir anne evladına küs kalır mı?” demişti. O da onlara; “Kalmaz elbet ama bazen kelimeler gözyaşlarını bile kurutur. Sınır koymak küsmek değil, birine seni incitemeyeceği mesafede durmaktır. O biri aile de olsa, en yakınındaki de olsa fark etmez…” demişti.
Ama bu sabah bir şey farklıydı. Kendi kendine: “Saatler sanki kanatlanmış gibi… Kırgınlık değil, dua biriktirmek gerekiyor,” diye söylendi. Belki de rüyasında gördüğü o küçük Gülrengi, çamurlu elleriyle ona sarılırken “Affet beni anne,” dediği içindi.
Gülizar Hanım, sandığın en altından Gülrengi’nin çocukluk fotoğrafını çıkardı. Tozunu silmeden uzun uzun baktı. “Ben seni affettim kızım,” dedi fısıltıyla. “Aslında kendimi de affettim.”
O gün kapı çaldı. Uzun zamandır kimse o kapıyı bu kadar ısrarla çalmamıştı.
Kapıyı açtığında karşısında duran ela gözler tanıdıktı. O Gülrengi’ydi ama annesinin merhametini yüzünde görünce o da ağlamaya başladı. İki çift göz, yılların sessizliğini bir sarılışta eritti…
Gülizar Hanım;
“Sevgi, merhametle büyür. Affetmek, kalbin kapısını Allah’a açar. Çok şükür seni bana gönderene, canım kızım…” dedi.
Gülrengi, annesinin gözlerine bakarken kalbindeki ağrı dindi… Sarılıp ağlaşırken, kelimelere gerek kalmadan birbirlerini anladılar.
O akşam, sobanın başında oturup çay içtiler.
Gülizar Hanım kızına:
“Neden araya bu kadar mesafe koydun, ela gözlüm?”
Gülrengi, başını eğdi.
“Anne… Sana gelemeyecek kadar gururluydum. Ama her bayram kapına gelip sessizce dönmeye de o kadar alışmıştım.”
Gülizar Hanım hafifçe gülümsedi.
“Ben her bayram bir tabak fazla yemek yaptım. Bir bardak çayı sen gelirsin diye demledim. Hiçbir şey söylemedim, Rabbime söyledim.”
Ertesi sabah, Gülrengi erkenden kalktı, mutfağa geçti. Annesine bir kahvaltı hazırladı; çocukken yaptığı gibi zeytinleri kalp şeklinde dizdi, ekmeği küçük parçalara ayırdı.
Masaya oturduklarında, Gülizar Hanım duygulandı:
“Gülrengi’im… Affetmek sadece seni değil, beni de iyileştirdi. Kalbimin içi ferahladı. Merhamet Allah’ın sıfatıysa, bizdeki sadece bir yansıması. Ama o yansıma bile dünyayı değiştirebilir.”
O gün güneş pencereden içeri daha başka girdi. Sanki ev, sevgiyle yıkanmıştı. Kırgınlık yerini şifaya, sessizlik yerini dualı kelimelere bırakmıştı…