“Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana Ya Rabbi!
Taşınacak suyu göster,
Kırılacak odunu…
Kaldı bu yaşamak suçu üzerimde.
Bileyim hangi suyun sakasıyım
Ya Rabbel Alemin,
Tütmesi gereken ocak nerede!”
İsmet Özel’in bu manidar dizeleri ile başlamak istedim yazıma. Zira uzun zamandır biz vicdan sahibi insanların üzerinde yaşamak suçu var ve bu suç gittikçe artmakta…
3,5 yıl önce “asrın felaketi” olarak tarihe geçen Güneydoğu depremini yaşadık. Ülkemiz insanı başta olmak üzere, dünyanın birçok kesiminden insan; gerek işleri olması hasebiyle, gerekse gönüllü olarak bir sivil toplum kuruluşu çatısı altında ya da tamamen bireysel çabalarıyla 11 ilimize yardıma koştular. Bunu hiç umursamayan, insanlıktan nasibini almamış mahluklar yaşamlarına aynen devam ettiler. Birçoğumuz da içimiz yanmasına ve aklımız, kalbimiz orada olmasına rağmen; iş dedik, uzak dedik, soğuk dedik, gidemedik. Bununla birlikte içimizde bir suçluluk duygusu oluştu.
2,5 yıl önce, insanlık tarihinin belki de en büyük, en acımasız katliamı tüm dünyanın gözleri önünde Gazze’de başladı ve hâlâ devam ediyor. 1969 yılında Mescid-i Aksa kundaklanıp ateşe verildiğinde dönemin İsrailli başbakanı Golda Meir, Müslümanlardan korkusuna uyku uyumamıştı. Ertesi sabah uyanıp hiçbir hareketlilik olmadığını, Müslümanların ilk kıbleleri için ayaklanmadıklarını görünce de artık hiçbir Müslüman ülkesinden, liderinden çekinmeden istedikleri zulüm ve baskıyı yapabileceklerinin rahatlığına ermişti. Müslüman liderlerdeki bu içler acısı durum 56 yıldır süregeldiği ve kınamaktan öteye geçemedikleri için lanetli kavim Yahudiler, acımasız vahşetlerine aralıksız devam ediyorlar. Dünyadaki vicdan sahibi insanlar olarak boykot yapmaya, yardım ve dua etmeye devam ediyoruz ama kardeşlerimizin yanına gidememe suçluluğu da yine içimizi kemiriyor.
Geçen gün bir grup insanın Mısır sahilinden, içinde bakliyat ve notlar olan pet şişeleri dualarla atmaları, onların Gazze sahiline ulaşması ve büyük bir mutlulukla kardeşlerimizin onları alması birçoğumuzu derinden etkiledi. Onlar görevlerini yapıp kazanmışlardı ama biz bunları izleyerek yine suçluluğumuzla baş başa kaldık.
Aylardan beri ülkemizin dört bir yanında yeşil vatanımız yanıyor. Pikniklerde ateş yakıp söndürmeme, çevreye cam şişeler atma, anız yakma gibi şeylerin bunlarda etkisi var fakat özellikle Bursa’mız olmak üzere birçok yerde eş zamanlı yangınların çıkması bizleri şüpheye düşürdü. Birçoğunun kasıtlı yapıldığı ortaya çıkınca, zaten yangın yeri olan içimiz hepten alevlendi. Dibinde yangın olup yine umurunda olmayan vicdansızlar kahve keyfi, tatil ve düğün fotoğrafları paylaşmaya devam ederken; yine gerek işi gereği, gerek gönüllü gidip bu sıcakta vatanını koruyan kahramanlar varken olan, yine bizler gibi hem vicdan sahibi olup hem duadan başka bir şey yapamayanlara oldu. Artık büyük suçluluk duygularıyla yaşamaktan, yeme içmeden, insanlığımızdan utanır, yerin dibine girer olduk. Hayatta oluyor olmamız ne yaşadığımızı gösteriyordu ne de ölmüş olduğumuzu… Bugün de kalmıştı üzerimizde bu yaşamak suçu…