Ömrümün baharında sandığım yıllarda, kalbimin güzünde açtım gözümü… Nasıl anlatılır, nasıl söylenir nefessiz kalışlarım bilmiyorum. Bilmiyorum, hangi kelimeye sığar acılarım… Kaç nefes eksildi ömrümden, hiç saymadım. Kaç nefesim kaldı, inanın hiç bilmedim; bilmeden yaşadım hatta çoğu zaman, yaşar gibi yaptım. Kaç defa öldüm ölmeden önce, saymadım. Ben henüz gömülmeden kaç defa kara toprağı boyladım. Ah fani dünya, aldandım! Kalbim bu denli derin acıların esiriyken… Sahi, söylesene ey maşuk, kaç defa aynalara hoyratça güldüm ben? Kaç defa derin okyanusların ortasında görmüşlerken beni, yandım; yandıkça kavruldum da, o mavi, o en derin sular bile dindiremedi ateşimi!
Ben, anlaşılamayanların meçhulü; sen, tüm seslerin failisin şimdi! Var mıdır kalbimin kuyudaki çırpınışını işiten acep? Annemin “Girme” dediği o kuyuya ben dinlemeyip giderken, fırlıyor ansızın annem kabusundan! Ya bir kabus hayatımızı esir aldıysa, ya o kuyu rüya değil de aslında bu dünyaysa! Ya kurtuluş sandığımız yerde çırpınmak bizi daha da bataklığa sürüklüyorsa? Zamanı geri alabilme şansım olsaydı demeyeceğim; olacak olan olur, yaşanması gereken yaşanır. Ama “Kalbimi gözümden hiç ayırmamalıydım” diyeceğim sadece. Camdan sandıklara kaldırmamalıydım; belki de bu kadar korumaya çalışmamalıydım onu. Kuyudaki Yusuf misali yalnız bırakılmazdım bu kainat üzerinde o zaman belki en sevdiklerimce… En hassas yerimden, kalbimden vurmazlardı beni! Ama Mısır’a sultan olmak için önce kuyularda sınav vermek gerekiyordu, değil mi kalbim? Sultan olmak da kolay değil; kör kuyularda bir başına kalmak da! Çetin bir sınavdan sağ çıkmak için önce teslim olmak gerekiyor elbet… Ama ne bilsin kuyuda Yusuf olmayan! Ah, Yusuf’u bilmeyen ne anlasın kuyudan, ne anlasın bunca imtihandan? Değil mi ki, imtihandan payına düşeni almak bile bir nasip meselesi…
Pervaneye dönmüş kalbimin tek pusulası teslimiyet! Tevekkül ederek teslimiyet duymak, sanılanın aksine kürekleri elinden bırakmak değil; var gücünle kürek çevirdikten sonra, elinden gelen gayret neticesinde yalnızca çıkışı bulmak gayesiyle korkusuzca sığınmaktır Allah’a! Zira O’nun ulaştırabileceğinden daha güzel bir sığınak bilmem ben; ne bu cihanda ne de öbür cihanda… Kaybolsa da insan okyanusta, yolunu yönünü şaşırsa da, vuslat yalnızca O’nun varlığında! Bazen bir balığın karnında, bazen bir ateşin kavuruculuğunda, bazen en derin kuyunun bağrında, bazen de bir hastalığın vahminde; yalnızca tek çare, tek kurtuluşun adı teslimiyet… “Ol” der ve olur. Balık yuttuğunu sapasağlam çıkarır, ateş serin olur, kuyudaki Mısır’a Sultan; o elemli hasta şifa bulur. Teslim oldu bir kere ol peygamberler bile Yaradan’a sonsuz aşkla! Bu hadiseler asırlara ibret olur. O yüceler yücesi; “Ol” der ve olur, kainat ondan Halik olur. Teslimiyetin gücü, kalbimi yakan ne varsa su serper içime, huzur olur. Pervaneye dönen kelebekte, bülbülde pervane olduğunu bir gün unutur da, kalbim pervane olduğunu unutmaz aşkta!