Herkes bana şu soruyu soruyor: “Neden bilimkurgu yazıyorsun?” Cevabı basit: Çünkü geleceğin şekillenmesinde en büyük pay sahipleri, onu hayâl edenlerdir. Ve ben de onlardan biri olmak, olmak isteyenlere de yol açmak istiyorum.
Bugün sizlere, son kitabımla birlikte tamamen güncellenerek satışa çıkan Türk bilimkurgu serisi: Belemir üçlemesinden biraz bahsetmek istiyorum.
Benim için Belemir sadece bir hikâye değil; hayâller, sorular ve kendi kültürümüzden yola çıkarak evrene uzanma cesaretinin bir ürünü. Türk bilimkurgusunun henüz emekleme döneminde olduğu bu yıllarda, tıpkı Osman Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunda anlattığı gibi, bazen anlaşılmadan, bazen de “boş iş” denilerek küçümseyenlere inat, yola devam etmek gerekiyor. Ama biliyorum ki, tıpkı geçmişin öncüleri gibi biz de bir gün hak ettiğimiz yere varacağız.
Şimdi biraz kitaplardan bahsedelim. Her şeyi başlatan serinin ilk kitabı KALİGRA’NIN MELEZİ’nde başkahramanımız Belemir’le birlikte, zamanı bir nehir gibi bükebileceğiniz, geçmiş ve gelecek arasında yürüyebileceğiniz bir kapı açılıyor. Ama maalesef o kapının ardında, kahramanımız ve dostları için heyecan dolu bir macera dışında, ödenmesi gereken bedeller de var.
Amacım, okurun burada yalnızca karakterlerin değil, kendi algısının sınırlarını da test etmesi. Göbeklitepe’nin taşlarına kazınmış sembollerden, uzayın derinliklerine uzanan bir yolculuk… Ve o yolculukla okurlara, “Gerçek dediğimiz şey ne kadar gerçek?” sorusunu sordurmak. Kitap sayfaları arasında gezerken aklınıza şu soru takılacak: “Evrende yalnız mıyız?”
İkinci kitap FİRAVUN’UN LANETİ’nde Belemir’i, karşısına çıkan daha büyük sorunlar ve ilk defa tadacağı, yeşeren yeni duyguların arasında mücadele ederken görüyoruz.
İmkânsız bir yolculuğa çıkan Belemir ve dostları, okuyucuyu Antik Mısır dünyasında aksiyonu bol bir maceraya götürüyor. Bakalım bu sefer karşılaştığı, en az onun kadar güçlü olan düşmanı alt edebilecek mi?
Son kitap YEŞİL ADAM’IN ESRARI ile üçleme, hızını hiç düşürmeden doruğa ulaşıyor.
Kadim uygarlıkların gölgesinde, evrensel sırlar açığa çıkıyor. Zaman çizelgeleri çatışıyor; Belemir ve oyuna yeni katılan gizemli bir yabancı, fedakârlıkların en büyüğüyle yüzleşiyor.
Ve bu kitapla birlikte, Belemir’in çılgın hikâyesi de sona ermiş oldu. Okur burada, yalnızca bir hikâyenin sonunu değil, aynı zamanda kendi hayâl gücünün sınırlarını da görmeye devam ediyor. Emin olun, Yeşil Adam’ın kim olduğunu anladığınızda hayrete düşeceksiniz…
Son olarak, neredeyse her yazımda belirttiğim ve bu seriyi yazarken de aklımdan bir an olsun çıkmayan tek amacım, “Türk bilimkurgusu” diye bir başlık açıldığında, onun altında durabilecek bir eser yaratabilmekti. Pek çok okurun fark edeceği üzere, gerek ülke koşulları gerekse okuyucu profilini geniş tutabilmek adına çok fazla betimleme ve felsefi anlatımdan uzak durmayı tercih ettim. Şimdiden, bu beklentide olanlardan özür diliyorum. Seriyi değerlendirirken bu hususu göz önünde tutup, usta yazarlarla kıyaslamak yerine, popüler bir kültür öğesi olarak değerlendirmenizi isterim.
Sinematik bir hız, merak uyandıran olay örgüsü ve bizden bir dil kullanarak, bu türü sevenler kadar sevmeyenlerin de okumasını tavsiye ederim. Bilimkurguyu uzak galaksilerden çekip, kendi toprağımızın hikâyeleriyle harmanlamak… İşte esas orijinal kısım burası dostlar. Çünkü ben, bu topraklardan çıkan hayâllerin de geleceği şekillendirebileceğine inanıyorum.
Şimdi sizden istediğim: Üçlemeyi alın, sayfaları açın ve Belemir’in bu destansı yolculuğuna katılın. Ve unutmayın…
Tüm büyük hikâyeler bir yolculukla, tüm yolculuklar da tek bir adımla başlar…
Kitap serisine bu linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/search&filter_name=murat%20tepeler
Sevgilerimle.