Özgürlüğü duvar yıkmak sanıyorlar; duvarın dışına çıkmaktan haberleri yok… Kurtuluşu, beton duvarların, koca koca setlerin yıkılışıyla karıştırıyorlar. Sanki göğe yükselen her taş ruhun önünde de engelmiş gibi… Oysa insanı tutsak eden, dışarıdaki surlardan ziyade içeride sessizce örülen görünmez duvarlardır.
İçimizde hep bir mahpusluk var: kırılmamış özlemler, dile getirilememiş sözler, yarıda kalmış sevdalar… İnsan bazen kendi kalbinin koridorlarında bile kayboluyor. Ne kadar koşarsa koşsun, karşısına hep yeni bir duvar çıkıveriyor. İşte o an anlarız ki özgürlük, dışarıya açılan kapıyı kovalamak yerine içimizde gizlenen anahtarları bulmakla başlıyor.
Hasret, işte o anahtarlardan biri… Hasretin sancısı insanı uyanık tutar: bir dosta, bir memlekete, belki de kaynağı belirsiz bir hakikate duyulan özlem. O özlem ki kalbi kanatlandırır. Hasret çekmeyen aslında özgürlüğün ne demek olduğunu da bilemez. Çünkü özlem bizi kendimizden öteye çağırır.
Psikolojide de benzer şeyler söylenir aslında. İnsan, zihninde kurduğu cümlelerin esiridir çoğu kez: “Yapamam, geç kaldım, beni kimse anlamaz…” Bu fısıltılar görünmez bir duvar örer insanın etrafına. Kimi taşla kimi kelimeyle inşa edilen bu duvarların içinde debelenirken dışarıdan bakıldığında kanat çırpanlar gibi özgür sanılır. Ama özgürlük, kendine karşı dürüst olabilenlerin payına düşer; bocalayanların değil.
Gerçek özgürlük, yıkmakla başlamaz; anlamakla başlar. Bir duvarı anlamak… Zor iş, değil mi? Niçin örüldüğünü, hangi korkudan yükseldiğini, hangi hasreti gizlediğini, kaç ayaza tek başına göğüs gerdiğini kavramak… Anladıktan sonra yıkmak da yapmak da kolaydır ama anlamadan yıkılan her duvar, yerini daha aşılmaz ve kaotik bir yığına bırakır.
Özgürlüğü duvarları yıkmak sanıyorlar. Oysa özgürlük, duvarların ardında kalmış ışığı görebilmektir. Ve o ışık bazen bir hasretin gözyaşında, bazen bir dervişin nefesinde, bazen de insanın kendi iç sesinde kendi elimizle açığa çıkmayı bekler. Kalbin üzerine örülen taşları tek tek kaldırıp içinde saklı kuşu gökyüzüne salmak… Ne de güzel manzara!
Unutmamalı ki hürriyet ne yalnızca zincirlerin kırılmasıdır, ne de tüm sınırların ortadan kalkması. İşin aslı, insanın kendi iç duvarlarını tanıyıp aşabilmesidir. Bu yolculukta hasret kalbi diriltir, tasavvuf ruha yön verir, psikoloji ise zihne ayna tutar.
Belki de bu yüzden özgürlüğü yalnızca duvarları yıkmak sananlar hep yarım kalır. Gerçek özgürlük, duvarların ötesinde kurulan huzura kavuşmuş bir teslimiyettir.