Zaman değişti… Takvimler eskidi, dünya döndü, insanlar modernleşti ama bazı acılar hâlâ kökünden kopmadı. Kunta Kinte’nin zincirlerini tarihin sayfalarında bıraktığımızı sandık; oysa zincir dediğin sadece demirden ibaret değildi. Gün geldi, insanlar bileklerindeki halkaları çıkardı ama yüreklerindeki esaret hiç bitmedi.
Bugün sokaklarda yürüyen, kalabalıklar içinde kaybolan, gülse bile içten içe çığlık atan kişilere bir bak dikkatle… Onlar, günümüzün Kunta Kinteleridir.
Kimisi hayatın yükünü taşıyor omuzlarında… Kimisi kader diye önüne konulan zincirlere boyun eğiyor… Kimisi sevdiklerinin ihanetine, kimisi dost bildiklerinin sırtındaki hançere tutsak. Kimisi geçim derdiyle, kimisi adaletsizliklerle boğuşuyor. Kimisi de kendi içine mahkûm… Kalbinde görünmeyen kelepçeler, içinde konuşamayan bir çocuk var.
Modern dünyanın köleleri artık gemilerde değil; metro vagonlarında, fabrikalarda, dar sokaklarda, kalabalık ofislerde, yalnız yatak odalarında… Artık bir efendileri yok belki ama bir türlü yenemedikleri korkuları, bitiremedikleri dertleri, kıramadıkları zincirleri var.
Kunta Kinte özgürlük için kaçmıştı; bugünün insanı ise çoğu zaman özgürlüğün ne olduğunun bile farkında değil. Çünkü en ağır kölelik, kişinin kendi acısına alışmasıdır.
Ama asıl acı ne biliyor musun? Günümüzün Kunta Kinteleri artık bağırmıyor… Sesleri çıkmıyor… Çünkü yoruldular.
İnsanlar bazen öyle kırılıyor ki artık isyan edecek nefesleri bile kalmıyor. Bileğine vurulan zinciri koparmayı aklından bile geçirmiyor; çünkü zamanla o zinciri “hak ettiği kader” sanmaya başlıyor.
Bugün özgürlüğe en uzak olanlar, tutsaklığını normalleştirenlerdir. Gözleri dolu dolu gülümseyenler mesela… Dışarıdan bakınca mutlu gibi görünürler ama içlerinde fırtınalar kopar. Geceleri uykuyu değil sessizliği seçerler; çünkü sessizlikte bile kendi iç seslerinden kaçarlar.
Ve kimse bilmez onların gerçek ağırlığını… Kimse bilmez, görünmeyen bir pranganın insanı nasıl bitirdiğini. Ama yine de yürürler. Yara içinde, umut içinde, acı içinde… Her adımda kendinden biraz daha eksilerek ama yine de pes etmeden.
Aslında günümüzün Kunta Kinteleri bir yönüyle kahramandır. Çünkü savaşarak değil, dayanarak yaşarlar. Sessizce direnirler, içten içe kanarlar ama yine de düşmezler. Ve belki de özgürlüğün en gerçek hâli budur: Dizlerinin bağı çözülse bile yine de yürümeye devam etmek.
Ve biliyoruz ki umut, insanın kendi içindeki en güçlü silahıdır. Zinciri kıran da odur, yürümeyi sürdüren de…
Bugünün Kunta Kinteleri belki sessizdir, belki yalnızdır, belki görünmezdir… Ama hâlâ ayaktadır. Ve ayakta olan her insan, kaderini değiştirme gücünü taşır içinde.
Çünkü bazı hikâyeler asla bitmez; sadece yeni zamanlara, yeni insanlara, yeni mücadelelere bürünür.
Günümüzün Kunta Kinteleri… Onlar biziz. Bizim içimizdeki kırılganlık, öfke, sabır ve direniştir. Ve bir gün herkes kendi zincirini kırdığında, dünya gerçekten özgürlüğü hatırlayacaktır.
















