Eylül de mi gelmiştim, ekimde mi? Bu soru bir yanda dursun. Artık son günlerimi yaşıyordum bu hastanede ve zaman geçmek bilmiyordu adeta. Son günler, son bakışlar… Taburcu gelmişti bile. Burada hayat devam ediyordu.
İlk günler çabuk gelip geçmişti, sonra dayanılmaz olmuştu bu hastane odasında, pencerelerde. Hastane içinde kalan anlıyordu bunu. Buram buram evim tutuyordu burnumda.
Her şeyin değerini anlamıştım burada kaldığım günlerde. Nefes almanın, hayatımın, annemin… Her şey mücevher değerine dönüşmüştü gözümde. Merhaba. Eskiden böyle bakmıyordum ben hayata; daha basit geliyordu her şey. Fakat şimdi çok farklıydı. Değer bilmek böyle olsa gerekti. En çok da sağlığın değerini anlamıştım.
Hastane koridorları çok anlatıyordu bana. Kim bilir, burada kimler ne sebepten kalmıştı şimdiye kadar ve bir iz bırakmıştı. Hastane koridorları deyince, burada geçip giden zaman ve insanlar geliyordu akla.
Ben de onlardan biri olmuştum. Bir iz bırakmıştım geniş hastane koridorlarında. Zaman bazen hiç geçmez olurdu, bazen geçip giderdi.
Oda arkadaşlarım da farklı bir yere sahip olmuştu hayatımda. Ben bu saatte, bu oda arkadaşıyla ne yapıyordum? Zaman her şeyin ilacı olmuştu.
Evimdeki odayı özlemiştim. Her şeyin değerini anlıyordum fazlasıyla. Şimdi her şey daha bir değerli görünmüştü gözüme. Hayat devam ediyordu ve benden önce ve sonra burada kalacaklara şans diliyorum.
Hastane koridorlarında zaman geçerken herkes birbirine destek olmaya devam ediyordu. Herkes her şeyin kıymetini anlamıştı ve bir hastane daha gözler önüne seriyordu insanların hayatını.
Şimdi bir hastane odasında yazarken buldum kendimi. Bir daha bu odalara düşmemek dileğiyle baktım dünyaya.