İlahiyatManeviyat

Her Şey Ziyan Oluyordu

0

Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9)

Kur’an’ın soru sorarak kesinlik bildirme üslubu… Bu ayette de olduğu gibi her bir sorusu cevap niteliğinde ve oldukça etkili. Kesinlik bildirme özelliğinden dolayı ayeti duyar duymaz üzerine bile düşünmeden “elbette bir olmaz” cevaplarını vermemiz kaçınılmaz bir durum. Ama yine de gelin biz bu ayetin üzerinde biraz düşünelim…

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Elbette olmaz. Sanıyorum ki burada hepimiz hemfikiriz.

Peki kim bu bilenler ?

İsminin başına uzman, doçent vb. ünvanlar alan, bir çok diplomaya sahip, 3-4 farklı meslek yapabilecek kabiliyetteki insanlar olabilir mi ? Ya da atalarımız mı ? Hani şu eskiler daha iyi bilir dediklerimiz❗️

Peki bilmeyenler?

Hiç eğitim almamış, okul fakülte bitirmemiş, meslek edinememiş kişiler mi? Ya da “sus sen ne bilirsin dediklerimiz mi?” Hani şu içindeki cevheri çıkaracak da düşüncelerimizi bir anda çürütecek diye pasifleştirmeye çalıştıklarımız❗️

Elbette bunlara göre belirlememiz vahyin ruhuna aykırı olur! Vahyin sahibi bilenleri ve bilmeyenleri bu şartlara bağlamış olamaz.

Ayetin tamamı şöyle: “(bu inkarcı adam mı) yoksa ahiret kaygısıyla ve Rabb’inin rahmetine nail olma ümidiyle gece vakitlerinde secde ederek, ayakta durarak kendini ibadete veren kişi mi (daha iyi) ? De ki “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu ancak akıl iz’an sahipleri bunu anlar.” (Zümer/9)

Ayetin nüzulüne sebep olan bir inkârcı var ve bu kişi has bir mümin vasıflarını taşıyan kişi ile kıyas ediliyor. Ve bu iki ayrı vasıf özelliğine sahip kişiler için “bilenler ve bilmeyenler” ifadesi kullanılıyor.

Ayetten anlaşıldığı üzere burada bilmeyenler: “Rabb’ini bulabilecek kabiliyet, akıl ve irade kendisine verildiği hâlde ve hatta fıtratı gereği tercih edeceği ilk yol doğru yol iken ısrarla arzu ve isteklerinin hırsına bürünmüş ve hırs bataklığından çıkmaya dünyevi çıkarları el vermemiş, üstelik artık bu bataklık kendisine oldukça keyif vermeye başlamış ve bu sebeple Rabb’i bilememiş beyhude insanlardır.

Ayette bahsi geçen “bilenler” ise: “kendisine verilen akıl ve irade gücünü fıtrata uygun kullanmış, kendisine bahşedilen ruhun özünü bozmamış, onu sarp yokuşlara bırakmamış, Rabb’ini bilmek için tüm benliğiyle gereken eforu harcamış, bildiğini ise amellere dönüştürmüş ve dahasında amellerini erdem ile bütünleştirip bu vesilelerle vahyin öngördüğü evrensel ahlaki ilkelerin vücut bulmuş hali olup nihayetinde “Rahman’ın has kulu” sözüne mazhar olmuş aklı selim insanlardır.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

Kur’an’ın evrensellik özelliğinden dolayı ifade geneldir. Elbette günümüz içinde geçerlidir. Örneğin; eğitim ve diploma vesilesi ile insanlar bir çok meslekler edinebiliyor. Alanlarında o kadar bilgi ediniyorlar ki çoğu zaman onların bilgisine hepimiz ihtiyaç duyuyoruz. Fakat ne var ki kimisi bu bilgiyi dünyevi çıkarlarına kullanıp bilgisini bir bataklığa esir ederken kimiside Rabb’in rızasını gözeterek dünyaya bir değer bırakabilmek adına bilgisini ziyadeleştiriyordu.

Gördük mü? Bilgi aynı bilgi ama niyet aynı niyet değil! Diplomalar aynı diploma ama yürek aynı yürek değil!

Peki ne oluyordu bu sebeple? Bunu da çok sevdiğim bir şair sözüyle açıklamak istiyorum.

Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur, Can da inci mercan da…

Böylelikle ziyan oluyordu ehline denk gelmemiş bilgiler, diplomalar, okuduğumuz kitaplar… Koskoca bir hayat ziyan oluyordu da görmezden geliyordu insanlar… Ve hunharca ziyan oluyordu Güzelim ruhlar…

HER ŞEY ZİYAN OLUYORDU❗️

“Bilenler”den olmak duasıyla, selametle kalın…

Hatice Akpınar

Dava, Edebiyat ve Erdem (Bayazıt)

Önceki makale

İnanma Sakın

Sonraki makale

Yazarın Diğer Yazıları

Yorum

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha Fazla İlahiyat