Her şeyin başı sağlık diyerek daha en başında belirtmekte fayda var. Elbet biliyorsunuz canım; ama her şey yerli yerindeyken, ağrımız sızımız yokken yahut sevdiklerimiz sağlıklıysa aklımıza geliyor mu şu söz hiç? Şöyle söylediğinizi duyar gibiyim, “Haklısınız da kardeşim, ne yapalım yani, sağlıklıyken de derdine mi düşelim, yiyip içip gezmek varken?” Tabii ki de asıl böyle zamanların kıymetini bilip tadına varmalı insan, “Her şey vaktinde güzel,” diye de boşa dememiş ya diyenler. Herkes haklıysa benim derdim ne? Elbette şu sıra çektiğim bel ve bacak ağrısı! Bize ne demeyin lütfen, geldim asıl mevzuya. Sağlıklıyken de nasıl bir ömür sağlıkla kalırımı da düşünmek lazım. Ona göre kendinizi çok hırpalamayacak, çok koşturmadan, dengeli beslenip hor kullanmayacaksınız bu bedeni kardeşim. Nihayetinde bu beden bize emanet; eşimizden dostumuzdan ödünç aldığımız bir şeye nasıl da iyi bakıyorsak kendimize de iyi bakacağız. Hem bedenimiz hem psikolojimiz iyi olacak ki patlak vermeyelim yaşamın en heyecanlı yerinde. Bedeni hırpalıyor, kalbi ağlatıyoruz çoğu zaman. Dibine dibine vuruyoruz zehirli yiyeceklerin, midemiz kirleniyor; ağır kaldırıyor, paldır küldür indiriyoruz elimizdekileri. Dahası, karanlık kimselere kucak açıp griye bulanan ellerimizle kalbimizi karartıyoruz bazen de. Beklentilere giriyor, kanatıyoruz yüreciğimizi; başkasının eline bırakmak niye(!) Hem emanet emanet edilir mi birine? Ya bakamazsa demiyoruz, “Aman bakamazsa bakamaz,” diyoruz demeye ya; saflığımız tutuyor, gözümüze bir çul bağlıyorlar, kendimizi kör ebe oynarken buluyoruz.
Bedene iyi bakmak lazım diyorsunuz, “Beslenmemize dikkat etsek, spora başlasak,” diyerek ayaklanıyorsunuz; asıl nedeni bulamıyoruz. Aramıyoruz da besbelli; çünkü gerçeklerden hep bir uzak tutuyoruz kendimizi ve gün yüzüne çıkacak olanla yüzleşmeye korkuyoruz. Siz gördünüz mü sahi psikolojik olarak iyi birinin sık sık rahatsızlandığını yahut hastalığını kolay atlatamadığını? Zor kardeşim, zor! Böylesi varsa bakmayın güldüğüne, vardır bir derdi; ne belli, belki de bin derdi…
Şimdi arkaya yaslanma vakti, alın elinize çayınızı kahvenizi! Pek bir önemli o açıklama geliyor. Önce derin bir nefes… Nasıl, daha iyi misiniz? Sorun kendinize, başkasını beklemeyin! Neyiniz var sizin? Neye, kime kızgın ve öfkelisiniz? Bu durum yahut kişi sizin için ne kadar önemli? Ne zamandır üzgünsünüz ve daha ne kadar sürer bu durum? Daha fazla üzülmenize, gerilmenize değer mi? Bu durumun size faydası var mı? Sizin dışınızda gelişen bu duruma müdahale edebilir miydiniz yahut şu an edebiliyor musunuz, durumu değiştirebilir misiniz? Cevabınız hayır mı???
O zaman derin bir nefes alın, çaydan kahveden bir yudum daha… Salın gitsin içinizi karartan bu huzursuz duyguları. Siz önemlisiniz canım, başkası için değil kendiniz için önemlisiniz. Sıvazlayın sırtınızı, arkanızdan biri gelip de kurtaramaz sizi her zaman. Gelirse ne âlâ, gelmiyorsa beklemiyoruz şekerim. Kalkın ayağa, açık havada değilseniz açın pencerenizi. Yaşıyorsunuz, nefes alın, gülümseyin. Evet, yapabilirsiniz; oluyor, hiç fena değilsiniz. Koyun elinizi kalbinize ve hissedin size sizden yakın olanı. Teslim olun, fark edin, şükredin… Yola devam. Bulacaksınız kendinizi…