Toplumumuzda, etik ve ahlak değer denilince, akla ilk gelen utanılması gereken suçlar ve utancı sadece bel altına sığdırmış zihinler vardır. Ahlak; davranış biçimi, toplum kurallarına uygun yaşama biçimi, cinsiyet fark etmeksizin her insana verilmesi gereken insanî bir kimliktir.
Çağlardır, ahlakı cinselliğe dayatma, cinselliği ayıba, ayıbı kadına şeklinde bir tabu vardır. Mesela yalan, iki yüzlülük, arkadan iş çevirme, zayıfı ezme, haksız kazanç, adaletsiz denge, kul hakkına girme hiç konuşulmaz! İnsanlar piyon belirler, kendi bastırılmış duygularını ve ayıplarını, bir başkasının üzerinde izleyerek aklanmaya, örtünmeye, gizlenmeye çalışırlar.
“En çok ahlak diye bağıran, beni görmeyin demeye çalışıyordur.”
Cinsellik yaradılışın bir parçası… Hatta! Yaradılışın kendisi! Nasıl geldin dünyaya bir düşün! Yeme, içme, barınma gibi! Ben burada yasak olandan bahsetmiyorum… Diyelim ki, yasak! Yasak olan daha, kişinin kendi bedenine yaptığı bir zulümdür. Bir başkasının değil!
Peki ya yalan, iftira kaç kişiye, kimlere zulüm?
Bir hikâye duydunuz. Birileri infaz edilirken, birileri ahlak bekçisi kesiliyor. Birileri çırpınırken, birileri kendi ayıplarını örtüyor. Birileri ağlarken, birileri “kurtuldum” diyor. O birilerinin ahlaksızlığı ortaya çıkmadığı için kendini ahlaklı sayıyor.
Küçük bir kıssa anlatmak istiyorum bu konuyla ilgili:
Bir gün Hz. İsa’nın yanına saçlarından sürüklenerek bir kadın getirilir. Bu kadın günahkardır. Zina yaptı. Onu taşlayalım derler, Hz. İsa’ya… Hz. İsa önce bir düşünür. Allah’a yönelir ve sorar: “Ya Rabbi, nasıl vereyim hükmünü?” Allahtan İsa’ya melek aracılığıyla bir cevap gelir. Küçük bir su birikintisi vardır. İsa! Su birikintisine elini üç kere vur denir. Hz. İsa vurur. Ve su aynaya dönüşür. Herkesin geçmiş günah ve ayıplarını gösteren bir ayna! Ve Hz. İsa topluma aynaya bakmalarını söyler. Herkes geçmiş ayıplarını görür. Ve ekler: “İlk taşı günahsız olan atsın.” Kim baksa aynaya ayıbı vardır. Hz. İsa gözlerini kapatır. Tekrar eder. Gözlerini açtığında, arkasını dönüp bakar. Saçlarından sürüklenerek getirilen kadından başkası kalmamıştır etrafında…
İnsan kendini kutsarken ve başkasının ayıbını dillendirirken bir kez daha düşünmeli… Allah ayıplarınızı örtmezse, ahlaksız dediğinizden daha ahlaksız, edepsiz dediğinizden daha edepsiz çıkabilirsiniz.
Ahlakı sadece kadına ve zayıfa yüklemekten vazgeçin! Sayısız yaptığınız servette kimin hakkı var? Bilek ve akıl gücünüzün mü? Günler ve gecelerce iftira ile ağlattığınız insanların neyinden daha üstünsünüz? Duruşunuz ve şerefinizle mi?
Yalan dolanla insanın ayağını kaydıranlar, ulaştığınız mevkiye ne ile geldiniz? Çaba ve gayretinizle mi?
Namussuz diye bağırdığınız insanlar! Namussuzluğunu nasıl anladınız? Aynada kendinizi gördünüz diye mi?
Gördüğünüz siz! Yargıladığınız kendi kimliğinizdir. Dallandırıp, budaklandırdığınız ise kendi ayıbınıza bir perdedir. Çok havalandırırsanız perdeyi, gizlediğiniz yönünüz ortaya çıkar. Benden söylemesi…
Kim neyi ararsa insanda, onu bulur… Naneli sakız gibidir ayıp! Sen başkasını çiğnediğini sanırsın, kalbinin kokusu etrafını sarar.
Ahlakların en güzeli susmaktır!
“Mü’minler arasında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve âhirette can yakıcı azab vardır.” (Nûr sûresi, 19)
Güneşin buzu erittiği gibi, güzel ahlakta günahları eritır. Ahlakı bir konuya bağlamayalım sadece… Doğru sözlü olmak, dilini, gözünü, gönlünü korumak, ahlaki bir durumdur…
Sevgiler, saygılar.