Kıbleyi Kabule Doğru Çevirmek
Niyet et sen hayatındaki en lüzumsuz kaynaktan dahi öğüt almaya:
Sebat etmek ile mucize oluşturmak arasında muhteşem bir ahenk var. Peki, kelime anlamı olarak incelediğimizde ne demek bu sebat etmek dediğimiz konu? Kısaca bir hedefe ulaşma yolunda kararlılıkla devam edebilme hüneri. Üzerine düşünülen ve alınan kararda sürecin içerisinde kalmak için bir ısrar durumu yani sebatkâr olmak.
Hadi kelimeye bir de etimolojik olarak bakalım. Kendisini severek takip ederim ve söylediklerini dikkatli bir dinleyişle uzun süreli belleğime alırım. Size de takip etmeniz konusunda çok önemli bir önerim olur kendisi. Bahsi geçen kişi; sinir bilim uzmanı, biyolog Dr. Sinan Canan. Kendisi kelimelerden ziyade en başta etimolojileri ile ilgilenir, bu aslında daha kıymetlidir. Kelimeleri kullanıyoruz da hangi kökten geldiğini bilerek mi peki? Bu aşamada kökler oldukça önemli işte. Sebat kelimesinin kökü Arapçadan türetilmiş olup aynı yerde durma, vazgeçmeme anlamına gelir. Yani kendinle mutabık kalma, istikrarlı olma durumlarını tanımlar. İstikrar mucizedir.
Kendini her zorlayışında emin ol ki bir sonraki zorlayışların hep daha kolay hale gelir. Her irade yatırımında onu biraz daha kontrollü şekilde kullanabilirsin. İstikrar mucizeyi getirir. Mucize istikrarlı olmaktan gelir.
Hemen şöyle yumuşak bir geçiş yapalım. Sizce felsefe dediğimiz şey nedir? Yunanca ‘bilgelik sevgisi’ anlamına gelen ‘philosophia’ kelimesinden türemiştir. Varlık, gerçeklik, doğru üzerine yapılan sistematik çalışmaların bütünü olarak ele alınır kısaca. Burada öyle çok derin konuşup başlıklarını ele almayacağız. Aslında burada sadece söylemek istediğim şey; felsefe kelimesini, içeriğini, hatta konuşmayı hep filozoflara bıraktık biz. Çünkü çok derin, çok karmaşık ve sanki sadece uzmanlık gerektiren konular bütünü gibi yazdık aklımıza. Bu tarafta bize kalan da sadece boş yapma ifadesinin biraz daha bilge tavırlı hali ile ‘felsefe yapma’ demek oldu. Maalesef!
Şu yeryüzünde hepimizin bir felsefeye, bakış açısına ihtiyacı var. Bu bizi en temelden biz yapan ve yapacak olan yegâne şey. Biz sahip olduğumuz bakış açısı ve bunun bağlı olduğu felsefe sayesinde adım atıyoruz, düşüncelerimiz var ve bunları dönüştürebiliyoruz. En basitinden o değil de bu yolu seçiyoruz, şerit değiştiriyoruz belli sebeplerle. Bugünkü yazımız buram buram terim koktu kabul ama tüm bunlar tekamül sürecine dahil
Sevgili okuyucu, genel itibari ile hazır olanın huzur getirdiği inancı var bizde. Biraz düşünsek ya üzerine hadi.
Kök olarak incelediğimizde, ikisi de hazır bulunmak anlamına gelen hadarâ kelimesi gibi Arapçadan türeyen ve aynı köklere sahip iki kelimedir. Eğer bir şey hazırsa orada huzur vardır. Huzur hazır olandadır. Çünkü orada beynin asıl düşünme merkezi olan prefrontal kortekse bir gönderme, üzerine düşünme, beynin ilgili loblarından herhangi bir bilgi alma, harekete geçme yoktur. O yüzden ister manen ister madden hazır bir şey varsa huzur tam olarak oradadır. Yani doğru bilinen budur.
Kıble ise kabul edilen doğrultu anlamına gelir ve kabul ile aynı köke mensuptur. Yukarıda bahsettiğimiz felsefe ile en temelden alakalıdır burası. Eğer bir yönün, doğrultun varsa o tarafı kabule gidersin. Çünkü senin kıblen orasıdır. Kıble, kabul ettiğin yer senin kabulün ve içselleştirdiğin derin taraftır. Burası ne kadar hazır olmazsa; kendi iniş çıkışlarınla dolu, içsel muhakemelerinle ve akışta olursa o kadar sağlam bir hal alır. İlmek ilmek ördüğün, değerini bildiğin ve gerçekten sahiplendiğin doğrular sana asıl o zaman huzur verir. Yani hazır olanın değil, tam tersi hazır olmayanın huzur verdiği bir gerçek olarak burada kalır. Kabule de oldukça açık 🙂
Biz bu hayatta kendi yolumuzu, maneviyatımızı bulmakla yükümlüyüz. Eğer sen arayışını anlarsan nereye, nasıl bakman gerektiğini de bilirsin zaten. Şunu unutmamak gerekir: Eğer bir insan şimdi, şu andaki halinden memnun ve razı ise onun o anına hizmet eden her şeye şükreder. Bunun için kabul yolunu aşındırmak lazım belki de biraz. Kendin olarak, kendini tanıyarak, kendi seçeneklerini dinleme ve yine içlerinden seçme şansını kendine vererek 🙂
Yukarıda felsefeden, bilimsel taraftan verdiğimiz örnekler ışığında mühim olan meseleyi şöyle ele alabiliriz: İyileşme bende, iyileşme içeriden gelen bir şey. Burada önemli olan sadece dikkat ve rikkati beraber kullanabilmek. Dikkat, aklın; rikkat ise kalbin, duyguların odaklanması demektir. Dikkat ne kadar mantıksal bir tarafa işaret ediyorsa, rikkat de bir o kadar hissi ve kalbi tarafa hizmet eder. Odağını kendine çevirdiğinde iyileşmeyi gerçekleştirebilirsin. Hem de kalıcı bir şekilde, kendin ona uygun ortamı hazırlayarak.
İbn-i Sina’nın çok beğendiğim bir sözü vardır. Şöyle der: “Yumurta içeriden kırılırsa hayat başlar. Dışarıdan kırılırsa hayat biter.” Aynen buradaki gibi iyileşme içeriden olduğunda kendinden razı oluş ve rıza gösteriş başlar. Böyle olduğunda şükür artar. Şükredecek sebepleri çoğalttığındaysa huzura doğru bir akış içinde olursun.
İyileşmek için en iyi antiseptik ‘şükür’ ve ‘iyi ki’. Denklem bu kadar basit 🙂 Unutma, sistem iyileşebilir özellikteyse iyileşme zaten her zaman mümkündür.
Yazımız boyunca nelere değindik, neler söyledik kısaca şöyle bir özetlersek eğer; öncelikle bir felsefen olacak seni sen yapan. Tabi ki bu felsefe hazır olmayacak. Sen kendin yine kendini kabulle kıble edindiğin doğrularla bu felsefeyi oluşturacaksın. Sonra ilmek ilmek işlediğin o ‘Sen’den zamanla zaten razı olacaksın. Bu, hayatında ‘iyi ki’ dediğin şeyleri çoğaltacak; kendine her açıdan yönelip bilinçli farkındalığa eriştiğin zaman da iyileşme dediğin şeyi gerçekleştirebiliyor olacaksın, kendine doğru böyle bir yolun olduğunu keşfedeceksin.
İşin sonunda baki kalan hoş bir sada olacaksa eğer; şimdi, şu an burası sen olduğun için güzel. Bu andan ve bu anda olan senden razı ol. Çünkü unutma sevgili okur, hayatındaki her şey, en küçük zerre dahi şimdi, buraya, bu ana hizmet ediyor. 💐

















