Sevgi bir tutku olamaz. Sevgi bir duygu olamaz. Sevgi, diğerinin seni bir şekilde tamamladığının derinden hissedilmesidir.
İnsan cömert olmalı. İnsan, yaşamı paylaşmalı ve özgür bir düşünce içinde yaşamın refahına katkıda bulunmalı. Paylaşmak, aslında nesneleri ve eşyaları değil; sempati, şefkat, nezaket gibi duygularla insanın hareket etme noktası olmalıdır.
Bir kayıp vb. yaşandığı zaman, “Sizin gözyaşlarınızı biz de paylaşıyoruz, sizin acınız karşısında elimizden geleni size sunmak istiyoruz.” Bu, bir değer verme ve paylaşma şekli itibariyle biz insanoğlunu hayata bağlayan en önemli öge olarak önümüzde durmaktadır.
Yas süreçlerinde, kişilerin yakın-uzak çevre tarafından günlük ihtiyaçları bu ince düşünce biçimiyle giderilmeye çalışılır. Kişisel zamanını, cömertlik içinde diğerinin ihtiyacına yönelik harcamak, “ihtiyacı olanı dinlemek” anlamı taşır. İnsanları rahatlatan şey, sizin onu dinlemeniz ve ihtiyaçlarına yönelik çabalardır.
Verme eylemi, doğru bir şekilde sosyal ve aile yaşamında sürdürülebilseydi, bu kadar acı dünyada elbette var olamazdı. İnsanın, kendi değer yargılarına göre diğerine verme-paylaşma limiti olmalı ve bunu akıllıca yapabilme yetisini geliştirmeli. Eğer bunu kendi belirleyemezse, diğeri ona nankörlük ettiğinde bedeninde rahatsızlıklar var olmaya başlar.
Ne kadar vermeniz gerektiğini siz belirlerseniz, karşılığında hiçbir şey beklememe eylemi sizi daha mutlu ve iyi bir insan yapabilir. Ve özgürlük içinde vermeyi bilinçli bir şekilde yaparsanız, bütüne katkı sunarsınız.
Hediyeleşme; alma-verme, her zaman tüm toplumların bir parçası olmuştur. “Verdikleriniz sizde kalır; sakladıklarınız ise kaybolur.” — Eski bir Lakota atasözü
Ve burada anlatılmak istenen çok önemli bir şey vardır: Yüksek bir gönüllülükle bilinçli olarak paylaşabildiğiniz oranda, kendi ruh sağlığınızı koruyabiliyorsunuz. Sosyal yaşamda, diğer insanlara yardım etmek için el uzattığınızda, dünyayla uyum içinde olursunuz.
Aile (ve benzeri yapılar) içinde ortak bir hedef, insan için çok önemli bir değerdir. Bir aileye (ve benzeri yapılara) ait hissetmek; uyum ve güven tazelemek… “Senin şifân, bizim şifâmızdır.” Bir sorun varsa: “Hadi birlikte düzeltelim. Bunun için birlikte çalışalım.”
İşte bu ve benzeri nedenlerle aile içinde bir yaşam sürmek, zenginliğin en büyük ölçüsüdür. Tüm ilişki biçimleri, ister kan bağı yoluyla, ister evlilik, ister arkadaşlık-dostluk yoluyla olsun; dini bir vecibe gibi önemlidir ve insan için dengeyi ya da dengesizliği temsil eder.
İyi ilişkiler, iyi ve kötü zamanlarda size şifa aracı olabilir. İnsanın, ilahi olandan gelen doğal zekâsını açığa çıkarması ve doğal açıklık ile doğal genişlik elde edebilmesi için, kendine inanması önemlidir.
İnsanın yoluna çıkan tehlike ve zorluklarla güç, güven ve cesaretle yüzleşmesi, kendi içsel doğal yeteneklerine inanmasıyla mümkün olur. Bu farkında oluş süreci, kişinin zorluklarla yüzleşmesini sağlar.
Karşılaşılan sorunları kabul etmek; hem bireysel gelişiminiz hem de diğerleri için iyi olacak çözümler bulmayı da içerir. Metanet, korku da dahil olmak üzere zorluklar karşısında sabır, azim ve güçlü bir zihin gerektirir.
Bilgelik, insanın kendi içinde kutsal saydığı bir değere ulaşması gereken bir mertebedir. Yaşlıların bilgeliği, her zaman bizim için en büyük öneme sahip olmalı.
Her insan, kültürünün dayandığı manevi değerleri ve inançları anlamaya çalışmalıdır. Bunları dikkate alarak yaşamayı bilmeli ve bunları başkalarıyla paylaşabildiği oranda toplumda dengeyi sağlayabilir.
Bilgelik; kutsal yaşam biçimini kendi hayatına dâhil edebilmek, tüm yaşama saygı duymak ve onu onurlandırmak anlamına gelir. Bilgelik arayan, alıcı bir çocuk gibi olmalı.
Manevi yönelimin tesiriyle doğal zekâmıza; gündüz ve gece rüyalarına açık olmak demektir. Kutsal olanla iletişim kurma, duyulduğunu bilme ve herkesi dâhil eden dua… Kendine, aileye, topluma ve tüm hayata saygı…
Alçakgönüllülük: Yaşayan her şeyden daha fazla değil, daha az da değil. Özellikle yaşlılar, gençler, yas tutanlar, insanlara yardım edenler olmak üzere herkese karşı şefkat ve merhamet…