Sevgili Dost, Merhaba,
Şu sıralar dünyada ve ülkemizde yaşanan birçok şeyin beni umutsuzluğa sürüklediğini fark ettim. İnsanlığa ve hayata dair inancını yitirmiş bir neslin çürümesini içim yana yana izliyorum. Öğretmenlik mesleğinin vermiş olduğu bir duygu mu, yoksa artık otuzlu yaşlarda olmanın farkındalığı mı yahut her ikisi birden mi?
Toplumun içinde var olan bir yozlaşma almış başını gidiyor. Çürümeye yüz tutmuş bir nesil… Düşündükçe insanı ümitsizliğe sürükleyen bir çürüme…
Sevgili Dost, bu ay sohbete biraz umutsuz başladım, farkındayım. Lakin dünyanın gidişatı beni endişelendiriyor. Zamanın bu kadar hızlı akması, olaylara ve durumlara duyarsızlaşmamız beni korkutuyor. Ortaokul ve lise çağındaki öğrenci profilini inceleme imkânı bulan biri olarak gençliğin geldiği son nokta şaşkınlık uyandırıyor.
Dünyada adaletsizlik ve merhametsizlik hüküm sürmeye başladı. Bütün cellatlardan daha acımasız bir cellat ile savaşmak zorunda olduğumuz bir çağın içine düştük. Sanki yaparsak yapalım, bu korkumuzu yenemeyecekmişiz gibi bir hisse kapılıyorum.
Allah’ın bize ümitsizliği yakıştırmadığının tabii ki farkındayım. Lakin bazen kendini kara bir kuyuya düşmüş gibi hissediyor insan. Ama Rabbimize olan inancımızla, o kara kuyuların en dibinde bile bir umut ışığı olduğunu düşünmek bir nebze de olsa içimize su serpiyor.
Gerçekten dünyanın sonuna mı doğduk diye düşündürten çirkinliklere maruz kaldığımız bir çağın içindeyiz. Yaşanan savaşlar, yapılan zulümler, masum insanların yaşadığı çirkinlikler insana, “Keşke dünyada olmasam da bu çirkinlikleri görmesem.” dedirtiyor.
Bir öğretmen olarak, okumayı ve yazmayı seven biri olarak, dünyaya kafa yoran ama bazen bu durumdan korkmaya başlayan biri olarak şunun da farkındayım ki; biz öğretmenlere yine çok iş düşüyor. Öğrencilerimize yolun düzgün de yürünebileceğini, insanlığın aydınlık tarafının onlar olduğunu hatırlatmak bizim en büyük vazifemiz.
Çirkinleşen bu çağa inat, dünyanın umudu olmalarının, erdemli insanların bu dünyayı güzelleştireceğinin bilincini aşılamalıyız. Onların temiz zihinlerinde çirkinliklerin dolaşmasına engel olabilmek için biz öğretmenlere ve anne babalara çok iş düşüyor.
Bu sene yeni bir okulda öğretmenlik yapacak olmanın verdiği bir heyecan var içimde. Yüreğimdeki bu çarpıntıyı kaybetmek istemiyorum. Çünkü benim hayattaki rehberliğim için ve ışıldayan gözlere faydalı olabilmek için bu çarpıntıya ihtiyacım var. Adaleti, erdemli insan olabilmeyi öğretmek, Türkçeyi öğretmenin çok daha ötesinde benim için, hatta boynumun borcu; bunun bilincindeyim.
Bu ay yazdığım bu yazının aslında temel çıkış noktası şuydu: Gözlerini kapatmış, duygularını geliştirmekten uzak, merhamet duygusundan uzaklaşmış bir neslin gözünü açmanın bu çağa bir borç olduğunu düşünüyor olmamdı.
Geleceğimize daha umutla yaklaşmak istiyorsak, günümüzde yozlaşan bazı değerleri gerçekten irdelemeli ve bu konuda elimizi taşın altına koymalıyız, gereken özveriyi göstermeliyiz ki, uyumadan önce başımızı yastığımıza koyduğumuzda vicdanımızın sesi bizi huzursuz etmesin.
Bu ay sözlerimi, yazımın konusuna ve başlığına ilham olan ve çok sevdiğim bir şarkının birkaç dizesi ile bitirmek istiyorum. Sağlıcakla kalın sevgili dostlarım…
Yeniden başlamalı,
Yeniden anlamalı,
Yeniden dinlemeli
O yiten türküleri
Dağılır gider kara bir bulut, dokununca bir dost eli…