Günümüz toplumunun en görünmez ama en yıkıcı sorunlarından biri, bireylerin birbirine karşı empati kurmakta zorlanması ve bunun yerine içten içe bir olumsuz rekabet duygusuyla hareket etmesidir. Toplumsal yapıyı içten içe kemiren bu ruh hâli, yalnızca bireyler arası ilişkileri değil, ortak yaşamın sağlıklı biçimde sürdürülmesini ve toplumsal dayanışmayı da zedelemektedir.
Empati Eksikliği: Modernleşmenin Yan Etkisi mi?
Empati, bir bireyin başka birinin duygularını anlayabilme, onun yerine kendini koyabilme yetisidir. Ancak günümüzde bireyci değerlerin yükselişi, kentleşmenin getirdiği yabancılaşma ve hızlı yaşam temposu, empati yetisinin giderek zayıflamasına neden olmaktadır. Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı, bu dönüşümü anlamada yol göstericidir: Sürekli değişen ilişkiler ve köksüzleşen toplumsal bağlar, bireyin “öteki”ne karşı duyarlılığını azaltmakta, yerine mesafeli ve savunmacı bir ilişki biçimi koymaktadır.
Olumsuz Rekabet Duygusu: Başarıya Tahammül Edememe Hâli
Toplumumuzda giderek yaygınlaşan bir başka sorun da, bireylerin başkasının başarısını takdir etmek yerine onu kişisel bir tehdit olarak görmesidir. Bu durum, sağlıklı rekabetin ötesine geçerek, kişinin kendini sürekli başkalarıyla kıyasladığı bir psikolojik yük yaratır. Pierre Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramı bu noktada aydınlatıcıdır: Bireylerin sahip olduğu sosyal ya da kültürel avantajlar, toplumun bazı kesimlerinde hak edilmiş başarıdan çok ayrıcalık olarak algılanmakta ve bu da olumsuz rekabet duygusunu beslemektedir.
Sosyal Medyanın Rolü: Sürekli Kıyaslama Döngüsü
Dijitalleşmenin ve özellikle sosyal medyanın etkisiyle bireyler, artık yalnızca kendi yaşamlarını değil, başkalarının yaşamlarını da sürekli olarak izliyor. Bu izleme hâli, farkında olmadan bir kıyaslama kültürünü besliyor. Birey, kendi hayatına değil, başkalarının dışa vurduğu “ideal” yaşama odaklandıkça, hem yetersizlik duygusu hem de empati kaybı daha da derinleşiyor.
Toplumsal Onarımın Yolu: Empatiyi Yeniden İnşa Etmek
Bu noktada çözüm, empatiyi yeniden toplumsal yaşamın merkezine almakta yatıyor. Eğitimde duygusal zekâya daha fazla önem verilmesi, medya ve dijital platformlarda yapıcı ve kapsayıcı dilin benimsenmesi, aile ve yakın ilişkilerde empati temelli iletişim biçimlerinin desteklenmesi, bu sürecin en önemli adımlarıdır.
Toplum, ancak bireylerin birbirinin acısını, sevincini, yükünü anlamaya çalıştığı oranda güçlü ve dirençli olabilir. Empati, yalnızca bireysel bir erdem değil; aynı zamanda toplumsal barış ve sağlıklı bir gelecek için vazgeçilmez bir zemindir.