Ah be Dünya, zorun ne benle?
Dünya, bu sana da her şeye de herkese de bir başkaldırı mektubu. Dünya, senden de senin zorunda bıraktıklarından da bıktım.
Dünya, birazcık şerefin varsa artık gerçekten hak edilmişliklerin elde edildiği bir yaşam sunarsın. Dünya, hak ediş günü bugün. Bugüne kadar hak ettiklerimin bilançosunu bana bir hak ediş olarak sunmanı bekliyorum.
Benim hayatımın bilançosu kim vurduya gitti Dünya. Haydi, artık hesaplaşma zamanı. Benim hak ettiklerimi kazandığım bir hayat borçlusun bana Dünya. Artık ertelediğim tüm yaşanmışlıkları geri istiyorum. Bana kocaman bir çocukluk ve gençlik borçlusun. Ver artık hak ettiğim ve o hayalini kurduğum huzurlu dünyayı bana geri vermek zorundasın.
Bana bak Dünya, şuradan hiçbir şey göremeden gitmek istemiyorum. Ben bu dünyanın içinden yürüye yürüye, koşa koşa, oldukça hevesli bir şekilde geçmek istiyorum.
Dünya, bana bak, bana kocaman bir hevesler yumağı borçlusun. Alacaklıyım senden, haberin olsun. Borçlu olanlar borcunu ödemek zorundadır.
Dünya, bana dünyalar kadar borcun var. Öde artık, ver şu borcunu. Benim bu dünyadan alacaklarımla ömrüm şekillenecek.
Dünyacığım, ömrümün en güzel hâliyle biçimlenmesi gerekiyor. Bunu ancak bana olan borcunu ödersen becerebilirim. Öde ne olur artık. Öde ki ben de yoluma bakayım. Kilitlenmiş hayatımın anahtarı sende Dünyacığım. Lütfen ver artık kilitlere vurulmuş hayatımın anahtarını.
Dünya, burada öyle çirkin şeyler oluyor ki artık insanlığa olan inancımı yitiriyorum. Her şey çok çirkin, herkes çok yüzeysel. Dünya, ben bu evrenin çivisinin çıkmış hâlinden nefret ettim.
Benim hayatımın anahtarını ver ki, borcunu öde ki ben artık gerçekten yitip giden umutlarımı yeniden bulayım. Dünya, öde borcunu.
Bana bak Dünya, sürekli birilerine ve bir yerlere borçlu olmaktan bıktım. Ama senin de bana borcun var Dünya. Öde şu borçlarını, bak asabım bozuluyor.
Dünya, senin daha kimlere kimlere borcun vardır. Bu kadar borçla zor oluyordur sana da. Öde ve kurtul. En azından bana olanlardan kurtulursun, olmaz mı?
“Dünya, sen neden bu kadar umarsızsın?” bile diyemiyorum. Her şey o kadar ki umarsız. Eşyalar, hayvanlar, bitkiler, evler, yuvalar, insanlar, çocuklar…
Hepsi, hepsi, hepsi… Hepsi insanı acıtan bir parça. Dünyacığım, alacağım çok, senin de vereceğin çok. Öde şu borçlarını artık.
Bu dünyanın çivisi çıkmadan önce ben nasıl bir kadındım, hiç bilmiyorum be Dünyacığım. En azından bunu öğrenebilmem için bana, bana öde borcunu Dünya.
Beklemekten çok yoruldum be Dünya. Tüm beklentilerimi karşılamanın zamanı gelmedi hâlâ? Benim içimde çisil çisil yağan yağmurun artık dinmesi gerekmiyor mu ki, güzelim?
Güzelim diyorum bak. Çünkü hâlâ bir nebze de olsa güzel olduğuna inanmak istiyorum. Eğer güzel isen bana hakkım olanı verirsin. Aramızdaki sessiz sözleşmeye sadık kalabilmem için bana bir neden lazım. Bu neden benim alacaklarımı vermen.
Bana öyle güzel ver ki vermen gerekenleri, dışarısı günlük güneşlik olsun. Senin verdiğin şifa ile uzun zamandır içerleyip içerleyip arkama attığım ince sızılarım son bulsun. Yaralarımın merhemi senden alacaklarım olsun. Kapansın istiyorum bu borç artık.
Bu evrenden kimler gelmiş, kimler geçiyor ve kimler geçecek… Kim bilebilir ki bunu?
Dünya!
Herkese her istediğini veriyorsun da zorun benimle mi? Ver hakkım olanı ki yolumda çiçekler açsın. Penceremin önünde menekşelere can olasın. Neden böyle dediğimi anlar mısın bilmem. Ama ben yine de söyleyeyim. Eski şairlere göre menekşe bazen bir hastalığın şifası olmuş, bazen de güzel kokuları ile sevgilinin saçına sürülmeye layık görülmüş. Ben şair değilim sevgili Dünya. Ama yeni zamanın yetiştirdiği bir ince ruhum. Ben menekşeleri umuda benzetiyorum. İzin ver be Dünya, öde borcunu ki penceremin önü menekşe bahçesi gibi koksun.
Evimdeki demlikte kaynayan çayın lezzeti olasın. Bilirsin ki insana en çok huzur veren şeylerden birisi de huzurlu bir evin içindeki ocakta lıkır lıkır kaynayan çayın suyudur. Ben istiyorum ki artık o su, ödenen borçların ve alınması gereken alacakların alınması ile, herhangi bir alacak verecek meselesi kalmadan kaynasın. Bunun huzuru bambaşka çünkü. Dünya, ben vereceklerimi verdim, borcumu ödedim. Haydi, şimdi sıra sende! Öde borcunu.
Sen de çok iyi bilirsin ki insanın kendine en çok yakışan kıyafeti giymesi gibisi ve bunun verdiği his gibisi yoktur. Bu hissin alacaklarımı vermenle tamamlanacağını bilmen şart. Hakkım olanı ver ki, elbise dolabımdaki en güzel kıyafet gibi giyineyim huzuru.
Penceremdeki menekşelerin kokusunu, demlikte huşu ile kaynayan suyun verdiği sıcaklığı, elbise dolabımdaki en güzel kıyafeti giymiş olmanın huzurunu bana vermek zorundasın.
Dünya, ver artık!


















