Günlerdir kafamda dönen iki şarkı var. Beşire – beraber çalıştığım nefes sisteminin kurucusu – sorulardan oluşan ve muazzam farkındalık oluşturan şarkılar yapmış. Benim de içime mıh gibi kazınan o cümleyi bugün kocaman açalım beraber. Bu kadar kazındıysa içime, demek ki bir inancımı fark etmeye aracılık edecek. Çünkü yargılarımızı, beslendiği yerden alıp dönüşmesine izin vermek güvenli.
Almayı bilmeden istemek. Sadece üç kelime ama ne kadar büyük bir anlamı var. Hayattan almayı biliyor musunuz? Bir insan bu hayatta neyi alır? İstediğini alır. Siz bir yemek alın kendinize; sevmediğiniz bir yemeği istemezsiniz ve sonucunda da onu almazsınız.
O zaman, hayattan almadığımızı düşündüğümüz yerde, “istediğimizi almadığımız” diye bir ekleme yapabiliriz. Peki ya istemeyi biliyor muyuz? Nasıl istiyoruz, bir çocuğun oyuncağı istediği gibi mi? Olsun, gelsin, yapsın vs. ve ben sonucun vereceği duyguyu yaşayayım. O duygu her ne ise, orada “istemek ve almak” diyoruz.
Bunun da hep çabaya bağlı olduğunu düşünürüz. İstediğin işi, parayı, statüyü, evi vs. almak isteriz ve bir çaba ya da aracılar sonucunda alabileceğimizi biliriz.
Peki bu hayattan istemeden aldığınız neler var, hiç fark ettiniz mi? Çok çok basit bir örnek: Bugün gidip en yakın sandalye, koltuğa oturun. Oradan bir konfor aldığının kim farkında?
Ya da buzdolabını açtın, yemeğini ocakta ısıttın, tabağına koyup çatal kaşığınla yedin. Bütün bir konfor ve hizmet alma silsilesi… Ve bunun bir konfor olduğunu fark eden var mı? Dışarı çıkarken montunu giydin ve soğuktan korudu. Nasıl bir fayda aldın ve bunu fark ediyor musun?
İstediğin bir şeyi yapmayan anne ya da babadan bir hayat boyu bakım aldığını hatırlasan nasıl olurdu? Neden alamadığın yere odaklı olmayı seçiyorsun?
Bütün senesinin berbat geçtiğini söyleyen birine bak, bütün sene hiç mi bir arkadaşının esprisinden keyif almadı?
Peki soru şu: Hayatta aldığı şeylerin farkında olmayan biri almayı gerçekten bilebilir mi? Ve almayı bilmeyen bir insan, almak isterse ne kadar başarılı olur?

















