İletişim insanlar arasında köprü kurmaktır, insanları yönetmek ve insanlara baskı kurmak değil… (Ahmet Şerif İzgören)
Baskı, insanın iradesine hırsızlıkla sahiplenmektir.
Baskı; özgürlüğün kısıtlanması, elinden alınması, özgürlüğe hasret kalma, cesaretin çalındığı hâlidir… Baskı, insanı yolundan şaşırtır, kendini unutturur.
Baskıya en çok ergen yaşlarımızda, yani genellikle 13-17 yaşlar arasında, en yakın akrabalarımız ve ebeveynlerimiz tarafından maruz kalırız. En yakınlarınız bilinçli veya bilinçsizce, kendi hayatları üzerinde yapamadıklarını sizin yapmanız için baskı uygularlar. Veya siz başka bir şeyi tercih etmek istiyorsunuz; meyl ettiğiniz neyse, o işi yapamayacağınıza dair sizi inandırmaya çalışırlar.
Örneğin, diyelim ki siz ilkokul öğretmeni olmak istiyorsunuz; çünkü çocukları ve öğretmeyi çok seviyorsunuz. Ya da bu işin hayali bile size keyif veriyor. Ama ebeveynleriniz, üniversite seçimlerinde diş doktoru mesleğini seçmeniz için size baskı uygular. Neden? Çünkü kendisi her zaman diş doktoru olmak istemiş ama olamamış, veya ebeveyn diş doktoru olan bir evlada sahip olmayı bir “lüks” olarak görüyor. Hâlbuki burada ebeveyn, evladı için kendi mesleğini seçmede yardımcı olacağına, ona düşünsel baskı uygulayarak evladının üzerinden kendi isteklerini gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Evlat seçim kararı verdiğinde, en yakın olan kişi kimse ona yardım amaçlı tavsiyede bulunabilir; hatta bulunmalı da. Lakin, sebebi ne olursa olsun, baskı uygulamak kabul edilemez. Bir süre sonra baskının uygulandığı kişi, hiçbir işi ile ilgili hiç kimseden tavsiye almamaya başlar; kendi kararlarını kendi başına vermeye başlar. Kendi kararlarını özgürce vermek güzel bir şey; lakin hayatın “tadı-tuzu” olan iyi tavsiyeleri de kaçırmamak gerek. Umarım herkesin hayatı, faydalanabileceği işe yarar tavsiyelerle bol olur.