“Acı duyabiliyorsan canlısın,
Başkasının acısını duyabiliyorsan insansın.”
(Tolstoy)
Yeni yılın ilk ayını geride bırakırken, maalesef üzücü bir olayı da tüm hüzünleriyle geride (!) bırakmış olduk. Bolu’da, Kartalkaya Kayak Merkezi’nde gerçekleşen yangında neredeyse yarısı ÇOCUK olmak üzere seksene yakın vatandaşımızı kaybettik! Ancak bu elim hadiseyle birlikte bir kez daha gördük ki toplumda bazı değerler yavaş yavaş kayboluyor. Bu duruma ister sosyal çürüme deyin ister yozlaşma, isterseniz de duyarsızlaşma deyin! Önemli olan ismi değil içeridir. (Burada belirtmek gerekir ki geçtiğimiz yıl Kasım ayında “Duyarsızlaşanlardan mısınız?” İsimli bir yazı kaleme alıp Filistin’deki drama sessiz ve duyarsız kalınmasına değinmiştik. Bu yazımızda da temel olarak bundan bahsedeceğim.
Tekrar Bolu’da yaşanan elim hadiseye dönecek olursak, buranın bir tatil merkezi (kayak) olduğu aşikâr. Ancak bina yanmaya devam ederken, içeriden ÇOCUKLARIN cansız bedenleri çıkarılırken, yakınlarından haber almak için, onları sağ görebilmek için endişeyle beklerken otelin yakınındaki pistte hemen “eğlenmeye, kaymaya devam” etmeyi hangi kelime ile açıklayabiliriz. Buna nasıl bir kılıf bulabilir, nasıl izah edebiliriz? Bununla birlikte yangın tüplerine gelen fahiş zamları nasıl açıklayabiliriz?
Toplumlarda yaşanan bu tarz olaylara genel itibariyle “toplumsal bir tepki” verilirdi. Toplumsal tepkinin temelini ise herhangi bir ideoloji gütmeden, din, dil, ırk fark etmeksizin birlik olmak oluşturmaktadır. Biraz daha derine inersek, toplumsal tepkinin özü “insan olabilmek insanca hissedebilmektir.” diyebiliriz. Ancak geldiğimiz noktada, toplumsal bir tepki vermekten ziyade tepki bile veremeyen kitlelere, kişilere dönüştük. Başkasının acısını hissetmeyi geçelim, acıya “saygı” duymayı bile unuttuk. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”ın ötesine geçtik. Bunu şunun için söylüyorum; artık herhangi bir üzücü durumda bir bakıyoruz ki kişilerle ya da durumla ilgili “alaya” alma söz konusudur. Bu duruma ülkemizi yine derinden etkileyen 5 Şubat Depremi’nden ve Bolu’daki olay üzerinden açıklama getireyim. Görüyoruz ki olay anında sosyal medya üzerinden yardım isteyen kişileri “alaya” alan, izahı olmayan söylemlerde bulunan, (o iğrenç ağızlarından kelam yerine lağım akıtan) kişilerin sayısında bir artış söz konusudur. Bu kişiler yardıma ihtiyacı olana yardım etmekten ziyade durumdan kendilerine eğlence payı çıkarıp nemalanmaya çalışmaktadır. Oysa biz böyle bir toplum muyduk? Çok güzel değerlerimiz yok muydu? Bazı temel değerlerimizi hatırlayacak olursak;
Cenazesi olana (yasa) saygı duymak, (eğlenmeye devam etmeye, sürekli eğlence odaklı paylaşımlara devam etmeye evrildi.)
Cenaze evine yemek götürmek, (yeme- içme için gidip menüyü beğenmemeye evrildi)
Komşusu aç iken tok yatmamak, (yediğinin, içtiğinin sadece fotoğrafının paylaşılmasına evrildi)
Bir elin verdiğini diğer elin görmemesi, (maddi çıkara, fırsatçılığa ve vurgunculuğa evrildi)
Küsleri barıştırmak, arabulucu olmak, (araya daha beter fitneler sokmaya, durumdan istifade etmeye ve bozgunculuğa evrildi)
Düşkünlere, yaşlılara yardımcı olmak, (Homeless, bunak, moruk gibi söylemsel ifadelere ve zorbalığa evrildi)
Hastalara moral vermek, destek olmak, (Kapısını açmaya, aman bize bulaştırmasın düşüncesine evrildi)
Bu güzel değerlerimiz (günümüzde geldikleri nokta) çoğaltılabilir fakat şimdilik uzatmayacağım. Sözün özü, safları sık tutalım, zira insan gibi yaşayanların, insanca hissedenlerin sayısı oldukça azalıyor!
Krizi fırsata çevirme olayını zor durumdakileri nasıl daha zor duruma sokabilirim, düşene ben de bir tekme vurarak yükselişe geçeyim trendi üzerinden ilerliyor malesef. Yazara değerlerimizi hatırlattığı için teşekkür ederim. 💐
Ekonomik çürüme düzelir, kapital kendini yok etmez ama toplumsal çürüme nasıl düzelir, nerelere evrilir…. Sizin dee özetlediğiniz gibi durum vahim hocam.. 😐