Bu sözleri nerede duydum ya da nereden okudum, şu anda anımsayamıyorum. Hatıralar, bizim beynimizin kıvrımlarını her gün, hatta her an işgal eden o güzellikler… Belki de hayatlarımızın en önemli, en özel anlarını bir yerlere saklarız, hatta öyle ki bazılarını kendimizden bile saklarız. Kimselere söylemez, kimselere anlatamayız. Öyle anılarımız vardır ki, içinde sevgi, nefret, neşe, endişe, üzüntü ve hatta korku bile barındırırlar. Bazen zincirlerinden boşanmış gibi saldırıverirler zihnimizin bir yerlerinden, bazen de hatırlayabilmek için bizlere kök söktürürler. Gülümseyerek hatırlarız, gözlerimizde yaşlarla hatırlarız, hatta yeniden çıktıkları yerlere, derinlere gömmek için çabalarız. Yine de bir şey onu su yüzüne çıkarır ve öylece kalakalırız.
Hatırlamak mı iyidir bütün anılarımızı, yoksa kötü anıları bir yerlere hapsedip hiç hatırlamamak mı? Hangisi bizi mutlu eder? İnsanlar, içlerine sakladıkları fotoğraf kareleriyle, beyninin kıvrımları arasında gezinen diyaloglarla, geçmişte kalan arkadaşlarıyla bir bütün olduğunu hisseder ve onları yitirmekten korkarlar. En zor olan, galiba anılarımızın yavaş yavaş bizi terk etmesi ama bizlerin bunun hiç farkına bile varmamamız. Önce unutkanlık gibi başlayan ve yavaş yavaş her tarafımızı saran sisin içinde kaybolmak…
İnsan beyni aslında ne garip. Bir olay, bir kişi, bir söz veya bir ses bize bir şeyleri anımsatır ama ne kadar istesek de onun ne olduğunu o anda anımsayamayız ve bir burgu gibi zihnimizi zorlayıp durur. Hiç beklemediğimiz bir anda da onunla ilgili her şey olanca çıplaklığıyla karşımıza çıkıverir.
Etrafımızda dostlarımız, arkadaşlarımız, hatta ailemiz kalmadığı zamanlarda bile yalnız değilizdir aslında. İstediğimiz anlarda hatıralarımız bize eşlik ederler. Sevgiyi anımsatırlar, nasıl sevdiğinizi ya da nasıl sevildiğinizi… Ümitlerinizi veya ümitsizliklerinizi… Kötülükleri, bencillikleri, sizi üzenleri, sizin üzdüklerinizi… Keşkelerinizi… O kadar kalabalıktırlar ki…
Aslında anılar, sevdiklerimizle aramızda derin bağlar oluşturmak için çok önemlidir. Beraber yaşadıklarımızı birbirimize hatırlatarak, dertleşir, paylaşır ve birbirimize destek oluruz. Anılarımız ve birlikte geçirdiğimiz zamanları hafızamızın bir yerlerine yazmamız gerekir. Bir arkadaşımıza hatırlattığımız ya da bir seyahatteki güzel anılarımız, aslında onlara ölümsüzlük kazandırarak sonsuza dek saklayabileceğimiz en değerli hazinelerimizdir.
Anılar, aynı zamanda bizler arasındaki bağların güçlenmesine, kendimizi daha iyi hissetmemize ve içimizdeki duygulara daha fazla sahip olmamıza da yardımcı olurlar. Sosyal medya platformlarında bazen bir anımızı, duygularımızı ve düşüncelerimizi paylaşıyoruz ve bu, geçen yıllarla birlikte giderek çoğalıyor. Sanki almanak gibi… Ben 2010 yılından beri sosyal medya platformlarında bir şeyler paylaşırken, aslında anılarımı biriktiriyorum. Yazılı olarak. Üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra, geriye dönüp baktığımda o yıllardaki düşüncelerim, paylaşımlarım, hepsi bir anda saklandıkları yerlerden koşuveriyorlar bana doğru. Bir kısmını unuttuğumu, bir kısmını da sanki dünmüş gibi hatırladığımı fark ediyorum. İz bırakanlar da olmuş, suya yazılanlar gibi silinip giden de… Seviyorum anılarımla baş başa kalmayı. En azından hatırlayabildiğim bu yıllarda…
Ben inanıyorum ki, asıl yalnızlık, anılarımın kaybolduğu zaman başlayacak. Ben yokmuşum gibi, hiçbir şey olmamış gibi, yaşanmamış gibi, yaşam bitmiş gibi…
Biz bitti zannederken, belki de beynimizin derinliklerinde konuşur hatıralar, birbirleriyle dertleşirler, sanki yakın dostlarmış gibi. Onların arasında ne bizim ne de başka hiç kimsenin fark edemediği, sezemediği bir bağ vardır. Hiç kaybolmazlar; beynimizin bir yerinde, öylece, geleceğe aktarılmayı beklerler.
Kim bilir?