Ölümünün 7. Yılında Ara Güler. Mıgırdiç Ara Derderyan. İsmini yakışıklı Ara olarak bilinen Ararat Kralı Ara Geghetsik’ten, göbek adını dedesi Mıgırdiç’ten alan sanatçı, soyadı kanunu ile Güler soyadını almış. 1928, Beyoğlu, İstanbul doğumlu. Kendine foto muhabiri demeyi tercih ederdi. Ara Güler kendisini ‘sanatçı’ değil, tarih yazıcısı olarak tanımlardı. Ara Güler hiçbir zaman kendisini sanat fotoğrafçısı olarak görmedi. Onun amacı, gördüğü anı belgeleyerek tarihe tanıklık etmekti. Bu yüzden belgesel fotoğrafçılığın Türkiye’de öncüsü sayılır. Özellikle 1950-80 arasında İstanbul’un günlük yaşamını, Anadolu köylerini, işçileri, sokaktaki insanı fotoğrafladı. Bu kareler bugünün Türkiye’sine bir tarih aynası gibidir.
Peki neden Ara Güler derseniz; yıllar önce İstanbul’a gittiğim bir tatilde arkadaşımla Beyoğlu’nda buluştuk. Hasret gidermek için bol bol konuşuyoruz ve hangi kafede bile olduğumuzu fark etmedik. Ben bir ara garson ararken, yeniden çay istemek için, karşı masada Ara Güler’e çok benzeyen birini gördüm. Hatta arkadaşıma da gösterdim. “Yok değildir, yaşlı adamın ne işi var burada?” dedik. Meğerse adamcağızın kendi kafesiymiş. Bunu anlattığım başka arkadaşlarım, “Biz hususi onu görmeye gidiyoruz ve göremedik, ne şanslısın.” dediler. Bilemiyorum, şansımı iyi kullanamadım. Ara Güler’in dediği gibi, şans ‘an’ demekti. Ben de o anı kaçırmıştım aslında. Aradan bir yıl geçti geçmedi, kendisi vefat etti.
Ara Güler Nasıl Fotoğrafçı Oldu?
Ara Güler, Ermeni bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası sinemaya meraklı bir eczacıydı. Evde sık sık film izlenirdi. Bu ortam, küçük Ara’nın görsel hikâye anlatımına ilgisini çok erken yaşta başlattı. Lise yıllarında (Galatasaray Lisesi) tiyatro ve sinemayla ilgilendi, hatta yönetmen olmayı hayal etti. Ancak sinemanın pahalı bir sanat olduğunu fark edince, fotoğrafı ‘tek başına yapılabilecek bir sinema’ olarak görmeye başladı. 1940’ların sonunda babasının aldığı ilk fotoğraf makinesi onun hayatını değiştirdi. 1950’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde foto muhabiri olarak işe girdi. Bu dönemde fotoğrafı sadece ‘haber aracı’ olarak değil, insan hikâyelerini anlatmanın bir yolu olarak kullanmaya başladı. Onun fotoğrafları 20. yy Türkiye’sinin, özellikle İstanbul’un sosyal, kültürel ve mimari dönüşümünü belgeledi.
Onun Fotoğrafçılığının Sırrı
Gerçeklik; sahnelemeden uzak, doğal anları yakalardı.
Işık kullanımı; özellikle sabah ve akşam ışığını tercih ederdi. Sisli İstanbul fotoğrafları buna örnektir.
İnsan odaklılık; şehir manzaralarında çok, oradaki insanları anlatırdı.
Sabır ve zamanlama; “Fotoğraf bir saniyelik bir şeydir ama o saniyeyi görmek bir ömür ister.” derdi.
İstanbul Fotoğrafları
Güler’in en bilinen çalışmaları, 1950-1980 yılları arasındaki İstanbul’un gündelik hayatını yansıtan siyah-beyaz fotoğraflardır.
Yoksul mahalleler, balıkçılar, kahvehaneler, Haliç manzaraları ve Boğaz’da geçen hayat, onun objektifinden insan hikâyelerine dönüşür.
Bu fotoğraflar, hem sanatsal hem tarihsel açıdan büyük önem taşır.
Ara Güler, fotoğrafçı olmak için okula gitmedi. O, yaşayarak, gözlemleyerek ve inanılmaz bir merakla öğrendi. Gazetecilikten yola çıkıp fotoğrafı bir tarih kaydına dönüştürdü. Bugün hem Türkiye’de hem de dünyada ‘Belgesel Fotoğraf Ustalarından’ biri olarak kabul ediliyor.
Fotoğraflarındaki en belirgin özellik insan hikâyeleridir. Köprüdeki Balıkçılar, Galata’daki Çocuklar… Hepsi birer sıradan insan ama onun objektifinde evrensel bir duygu taşır.
- “İstanbul’un fotoğrafını çekmedim, İstanbul’daki insanları çektim.” derken bunu anlatır.
Onun her fotoğrafı bir ‘anı’ dondurur. Ama o sadece o anı değil, dönemin ruhunu kaydeder. - “Bir gün herkes ölecek ama fotoğraflar kalacak. İşte o zaman fotoğraf tarih olur.”
Bir kare için bazen saatlerce beklerdi. Ama o an geldiğinde de saniyeler içinde deklanşöre basardı. - “Fotoğraf çekilmez, fotoğraf yapılır.” derken bu emeği kastederdi.
Onun için şans da önemliydi ama en önemlisi, o anı görebilmekti. - “Makine değil, göz görür.”
- “Fotoğraf bir anın tesadüfen sonsuzluğa karışmasıdır.”
- “Ben sahne kurmam, hayatın sahnesinde rol almam. Sadece seyrederim.”
- “En güzel kare, hazırlıksız olandır. Çünkü hayat da öyle gelir.”
- “Fotoğraf rastlantının bilincidir. Her şey olurken sen oradasın.”
- “Bir kareyi planlayamazsın, ya olur ya olmaz. Gerçek budur.”
- “Ben fotoğrafı aranmaz, bulunur bir şey olarak görürüm.”
- “Bir anı yakalamak, yaşamı kandırmak gibidir. Çünkü o an artık kaçamaz.”
- “Doğallık fotoğrafta değil, insanın bakışında başlar.”
- “Işık gelir, gölge düşer, biri gülümser ve ömürlük bir kare doğar.”
- “Fotoğrafçının işi, hayatın fark edilmeyen anlarını fark ettirmektir.”
Ekim ayında Bein İz’de Ara Güler’in belgeselini izledim. O kadar etkilendim ki sizinle de paylaşmak istedim.
- Galata Köprüsü Balıkçıları
- Taksim Tramvayı
- Picasso Portresi
Ara Güler’in müzesi, Ara Güler’in eserlerini ve arşivini koruma altına almak amacıyla 2018 yılında İstanbul Şişli’de kurulmuş. İnternetten detaylarını bulabilirsiniz. Giriş ücretsizmiş.
Ben belgeselde içeriyi gayet detaylı izledim. Keşke İstanbul’da yaşasam ve gidip görebilseydim. Kendi karanlık odasının, fotoğraf basılırken kullanılan odanın bile aynısını yapmışlar. Fotoğraflar siyah beyaz, muhteşemdi. Oraya gidip o havayı solumayı hayal ettim.
















