İlk ellerim boş kaldı, tutan olmadı ve avuçlarımda büyüttüm yaş almış yalnızlığımı. Şefkatli bir anne gibi, bir baba gibi ve tek başıma.
Uzun süre ellerimi tutan olmadı, boş kaldı. Ve avuçlarımda büyüttüğüm yalnızlık bir süre sonra avuçlarıma sığmamaya başladı. Sonra onu kalbime aldım. Sonra yine ellerim boş kaldı ve boş kaldıkça elim, bir yaş daha büyüyordu yalnızlığım. Tam bir yetişkin olmuştu, yetemiyordum, yetemiyordu kalbim. Onu daha büyük bir yere aldım, ruhuma. Oradan her zerreme sirayet edince kontrol edemedim. Bütün her yanımı yalnızlık kaplamıştı, metastaz geçiren bir kanser gibi, iyileşmesinin mümkünatı olmayan son evresindeymiş gibi. Artık ellerimi tutmak da boştu bu saatten sonra. Tutanı bile hissetmiyordum. Sonra insanlardan yine o saçma düşünceleri ve sözleri duymaya başlıyordum: “Sen çok değiştin!” Ben değişmedim, ben değiştirildim. Beni siz bu hâle getirdiniz, ben sizin eserinizim, gurur duyabilirsiniz. Elime yalnızlık denen prematüre bir bebek verdiniz ve beni onunla terk ettiniz. Onu tek başıma şefkatli bir anne baba gibi büyüttüm ve kimse yoktu yanımda. O “yalnızlık” denen çocuğun kontrolü benden çıkıp o beni kontrol edecek büyüklüğe gelinceye kadar uykusuz kaldığım her gecede siz yoktunuz yanımda, sadece o vardı. Çaresizce teslim oldum. Ve yalnızlık denen çocuk büyüdükçe ben küçülmeye ve gücümü kaybetmeye başladım her seferinde. Çünkü ellerimi tutan olmamıştı, boştu ellerim ve avuçlarıma doğmuştu yalnızlık. Büyütmek boyun borcuydu benim. Beni esir alacağını hesap etmemiştim, bu kadar aciz, bu kadar çaresiz kalacağımı. Ama oldu işte, geri dönülmesi imkânsız bir yola girdim, esir oldum çünkü ellerimi tutan olmamıştı, boştu ellerim. Bu boşluk “Yalnızlık” denen çocuğun beşiği, yuvası olmuş, büyüyordu orada her gün. İnsanlar zor ve çetin anlarında yok olurlar, sormazlar, yaklaşmazlar sana. Sadece uzaktan izleyip dururlar. Sonra her şey olup bittikten, yalnız ve güçsüz kaldıktan sonra etrafına toplanıp bir tekme de onlar vurmaya kalkarlar. Alay edip küçümserler. Bir tepki ve karşılık verdiğinde: “Sen çok değiştin. Eskiden öyle değildin. Ne olmuş sana?” gibi laflar söylerler. Halbuki bir düşünüp kendini sorgulamazlar: “Ben ne yaptım da bu böyle değişti veya tepki veriyor?” diye. Sadece bunu derler: “Sen değiştin.” derler. Hayır efendim, ben değişmedim. Beni böyle yapan, bu duruma iten sizin tavrınız, yaptıklarınız. Ben yalnız ve zordayken bir hâl hatır bile sormamanız. Ve benden uzaklaşıp yüz çevirmeniz. Elimden tutmayıp elimi boş bırakmanız ve o boşluğu “Yalnızlık” denen bir çocuğa yuva ve beşik yapmanız. O çocuk büyüdükçe kontrolümden çıkıp beni kontrol etmesidir bunun sonucu.
Sizi hep zor anınızda boş bırakıp yalnız bırakan insanların; “Sen değiştin, eskiden öyle değildin.” laflarına karşılık siz de şunu diyebilirsiniz: “Sen değiştin.” demeden önce bir kendine dönüp, “Ben ne yaptım da bu, bu hâle geldi?” diye kendinizi sorgulayın her zaman…