Kuşlar, kendilerine buğday serpen pencereleri unutmazlar…
Zaman acımasızca geçiyor, insanlar birbirini hızla tüketiyor, ilişkiler mevsimlik olmuş, sözler gelip geçici… Ne kötü, değil mi? Bir tebessümü, bir elin uzattığı desteği hatırlamaz olduk. Aslında kalp kendisine iyi geleni asla unutmaz. Bir söz, bir dua, bir selam… Hepsi kalbin bir köşesinde saklıdır, zamanı geldiğinde yeniden hatırlanır.
Hayat karmaşık bir döngüdür, kimi zaman güneşi, kimi zaman fırtınayı yaşatır bizlere. Bu döngüde ayakta kalmamızı sağlayan en sağlam direklerden biri şüphesiz vefadır.
Bir iyilik, tıpkı pencere önündeki buğday gibi kalır. Bir kuş, her sabah aynı pencereye konar. Çünkü orada onu unutmayan bir el vardır. Rüzgâr da esse, yağmur da yağsa, o buğdayın kokusu kuşun hafızasında saklıdır. Kuşlar doğanın en narin ve kırılgan canlıları olsalar da, onlara el uzatan kaynağı asla unutmazlar. O pencere onlar için güvenli bir limandır. Ertesi kış geldiklerinde mutlaka aynı pencere önüne dönerler. Bu, karşılıksız iyiliğe duyulan saygıdır, vefadır.
İtiraf etmeliyim ki, ben de hayatımın bir döneminde o kış ayazını yaşamış, o buğday tanesine muhtaç kalmıştım. Sanırım hepimize olmuştur. Dışarısı dondurucuyken, rüzgâr sizi bir sağa bir sola savururken, ansızın açılan bir pencere…
Benim hayatımdaki o pencere, bazen bir dostun “Nasılsın?” sorusundaki samimiyet; bazen hiç ummadığım bir anda bana inanan birinin sunduğu fırsat… Bazen de sadece annemin ya da babamın, hiçbir şey demeden, sessizce yanı başımda duruşu… Bunlar, o küçücük buğday taneleriydi. Ama bu taneler sadece karın doyurmadı, ruhumu doyurdu ve bana yeniden uçacak gücü verdi.
Her akşam oturup düşünürüm: “Bugün bana buğday serpen pencereleri yeterince aradım mı? Onlara karşı vefamı gösterdim mi?” diye.
Unutmayalım ki, bir gün biz de o pencereyi açan el olacağız. Karşılık beklemeden birinin hayatına o küçük buğday tanesini serpeceğiz. Ve inanın, o an, o küçücük kuşun dönüp size baktığı an, hayatın en büyük hediyesidir. Çünkü o bakışta sadece doymuş bir karın değil, unutulmayacak bir bağ vardır. Hayat döngüseldir. Bir gün siz birine buğday serpmişsinizdir; belki o fark etmemiştir. Ama yıllar sonra, hiç beklemediğiniz bir anda biri size bir güzellik yapar. Bir kapı açılır, bir kolaylık olur, bir cümle yüreğinizi ısıtır. İşte o anda anlarsınız ki, bu yıllar önce serptiğiniz buğdayın dönüşüdür.
Zaman ne kadar acımasız olursa olsun, çağımız ne kadar vefasızlık rüzgârları estirirse estirsin, bize düşen vefa yolunda yürümektir. Çünkü bir kapının önünden geçerken içimizden “Allah razı olsun.” duası vefanın göstergesidir. Unutmayalım ki, kuşlar o buğdayın penceresini unutmazsa, biz de hayatımızın zorlu kış günlerinde bize sığınak olan, bir lokma ekmek uzatan, en ufak destekle umut veren hiçbir gönül penceresini unutmamalıyız.
Birine bir söz, birine bir destek, birine bir gülümseme… Bu kadar zor olmasa gerek. Madem ki kimliğimiz ve dünyevi gücümüz ölümle geçersiz kalacak, madem ki hepsi bu dünyada kalacak, o hâlde buradan götüreceğimiz tek şey ardımızda bıraktığımız izler, dokunduğumuz gönüller ve vefadır.
Benim için buğday, karşılıksız sevginin adıdır. Ve ben artık, o sevginin izini kaybetmemeye niyetliyim. Siz de niyetli misiniz?
İnsanın penceresi kalbidir. Kalbimizin penceresi açık mı hâlâ? Yoksa, rüzgâr girer diye kapattık mı o pencereyi? O zaman açalım pencereleri, her gün biraz buğday serpelim hayata. Belki o kuş, bir gün geri gelir.
Pencerenizde kuşların çok olması ümidiyle…

















