Penceresi kırık, rutubetli bir evin küçük odasında fark ettim hayatın yükünü. Damarlarıma giden kanı, kırık pencerenin parçalarıyla durdurmamak için verdiğim direnç günler, haftaları mı almıştı? Beni üzen kırık pencere değildi.
İçine düştüğüm belirsizlik ve beklentilerdi. Neyi, kimi, ne için, nasıl beklediğimi bilmiyor olmam, beni daha da derin kırıyordu. Pencerenin kırıklığı konumuzla hiçbir alakası yoktu. Belirsizlikten ve beklemekten yorulmuştum.
Bence dünyanın en ağır yüküydü belirsizlik içinde beklemek. Ne olacağını bilmiyorken, oluşacak neticenin seni tatmin etmeme durumu da yarı yarıya olması, kötü bir ticareti anımsatırdı bana.
“İnsan oturduğu yerde yorulur mu?” diye kendimle tartıştığım çoğu zaman olmuştu.
Ben oturduğum, uzandığım, yemek yediğim esnada yoruluyordum. Çünkü zihnim, gerçekleştirdiğim hiçbir eylemde benimle işbirliği yapmıyordu. O farklı bir karakterde, ben farklı bir boyutta, birbirinden kopuk elektrik kabloları gibiydik. Bir tutunabilseydik birbirimize, çok büyük işler başaracaktık. Mesela yemekten lezzet alacak, uyurken boyum uzayacak, otururken sırt ağrılarımı hissedecektim. Ama hiçbir zaman bu dediklerim gerçekleşmiyordu. Çünkü zihnimde oluşan belirsizlik ve beklenti tuzağı, bedenimle işbirliğine müsaade etmiyordu.
Zihnim de haklıydı. Onu da beni de yoran şey aynıydı. Belirsizlik hem bedenime hem zihnime büyük bir darbe vuruyordu.
Beklentiler, ömrümün yoluna taşlar, bozuk satıhlar koyuyordu. Beklentiye girdiğim o kadar şey vardı ki, hayatın bana öğrettiği şeyle birlikte girdiğim beklentiler yalnızca yerini hayal kırıklığına bırakıyordu. Çünkü burası dünyaydı. Ondan neyi çok istesen, senden uzaklaştırmak için her yolu deniyordu.
Bizler de insanız, icabında beklentilerimiz, belirsizliklerimiz olacak diye diye yaşadığımız anı hiçbir zaman yaşayamadık. Yaşamaya fırsatı yine biz vermedik. Düşünmek, “Nasıl olacak?” diyerek mesai harcamamız, yaşadığımız anın tadını damağımızdan alıp çekiyordu.
“Netlik mertliktir.” diye kurduğum cümlelerim, her zaman namertliğe kendini bırakıyordu.
Bu süreçte tek öğrendiğim şey, dünyada var olan hiçbir şey için beklentiye girilmeyeceği ve hiçbir belli olmayan şeyin umudunu kurmamak olmuştu.


















