İnsan bazen kalabalıktır. Aynı bedende iki ses, iki eğilim, iki ayrı yön… Biri sever, diğeri mesafe koyar. Biri koşmak ister, diğeri durup düşünmek. Sanırım çoğumuzun içindeki çıkmaz tam da buradan doğar. Kimin kime galip geleceği belli olmayan bu sessiz mücadeleye tanıklık etmek, insanın kendi içine bakmasıdır. Belki de içe dönmek dediğimiz şey, bu karşılaşmadan başka bir şey değildir.
Zıtlıkların insanın doğasında yer alması şaşırtıcı gelmiyor bana. Çünkü dünya da böyle kurulmuş. Geceyle gündüz, sessizlikle gürültü, eksikle tam yan yana dururken, insanın iç dünyasının tek sesli olmasını beklemek haksızlık olurdu. Bir tarafımız mantığına tutunurken, diğer tarafımız kalbinin sesini dinler. Hangisi doğru? Belki de soru yanlış yerde. Belki de doğrular, zıtlıkların arasında bir yerde duruyordur.
İçsel çatışmalar söz konusu olduğunda, herkesin bir denge arayışı var. Oysa denge, her şeyi çözmek anlamına gelmiyor. Bazen çözmek yerine bırakmak gerekir. Her düğüm açılmak zorunda değildir; bazıları orada kalarak bizi diri tutar. Seven tarafla karşı çıkan tarafın didişmesi, bizi kaosa sürüklemediği sürece öğretici olabilir. Çünkü uçların çarpıştığı yerde, farkındalık doğar. Işığın kaynağı da çoğu zaman tam burasıdır.
Hayat kısa denir; belki de bu yüzden içimizdeki bu mücadeleyi fazla ciddiye alıyoruz. Oysa son nefesi nasıl vereceğimiz, hangi tarafın kazandığından daha önemli. Sevgiyle mi, öfkeyle mi; sükûnetle mi, pişmanlıkla mı? Yaşam, haklı çıkmaktan çok anlam bulma çabasıysa, içsel zaferlerin de tanımı değişir. Yarım kalanı tamamlama isteği, insanı hayatta tutan en güçlü itkilerden biri değil mi zaten?
Aynaya bakmak kolaydır ama aynayı içimize çevirmek cesaret ister. Çünkü orada sakladıklarımız, ertelediklerimiz ve yüzleşmek istemediklerimiz vardır. Aynalar yalan söylemez; yalnızca gösterir. Görmek istemeyen için sert, kabullenmek isteyen için yol açıcıdır. Korkaklıkla cesaret arasında gidip gelmek de bu yüzleşmenin bir parçasıdır. “Cesaret, korkunun yokluğu değil; ona rağmen yürüyebilmektir.” Gözleri kapatmak gerçeği ortadan kaldırmaz, sadece erteler.
Belki de bu yüzden içsel kavgalarımızda yaka paça didişmek anlamsızdır. Bazen susmak, bazen dinlemek gerekir. Bazen bir taraf geri çekilir, bazen diğeri. Yıllar böyle akar gider; suyun akışına benzer bir hâlde. Kürekleri tamamen bırakmadan, yön vermeye çalışarak… Kontrol edemediğimiz duygular değil, onları yok saymamızdır asıl sorun olan.
Tamamlanmamış çelişkilerden korkmamak gerekir. Belirsizlik, her zaman düşman değildir. Aksine, zihni canlı tutar, insanı düşünmeye zorlar. Eksik kalan her şey bir kusur değildir; bazen pusula görevi görür. İçimizdeki iki kişi de yol arkadaşıdır aslında. Hangisini daha çok beslersek o güçlenir ama diğerini tamamen susturmak, dengeyi bozabilir.
Belki de yapılması gereken, içimizdeki iki kişiyi barıştırmak değil; onların birlikte yürüyebileceği bir yol bulmaktır. Çünkü insan, çelişkileriyle birlikte bütündür. Ve denge, sessizlikte değil; farkındalıkta saklıdır. Denge, iki tarafı susturmak değil; ikisini de duyabilmektir.


















